Geçen yıla kadar mecburi eğitim 8 sene sürüyordu. Birçok genç ancak mecburi eğitimden sonra arzu ettiği eğitim müfredatını gerçekleştirebiliyordu. 12 yaşına kadar devam eden bu dönem, din kültürü kitaplarındaki hatalar konusu önemliydi.
Birçok alanda olduğu gibi din kültürü kitaplarındaki hatalar için de ayrı bir önem arz etmektedir. Böyle olunca mecburi eğitim bitene kadar, okullarda Müslüman çocuklara en doğru bilgilerin verilmesi icap ediyor. Bu düşünceden hareketle, çocuklarımıza doğru bilgilerin verilip verilmediğini birkaç kitaptan sizin için analiz ettik.
Geçen sayılarımızda, bazı sınıflarda verilen yanlış dinî bilgilere dikkat çekmiştik.
Bu konuya devam ediyoruz; çünkü, önceki yıllarda Müslüman ailelerin çocukları 12 yaşına kadar bu kitaplara bağımlı kalıyordu. Şimdi ise 4+4+4 sistemi ile yaş sınırı 18’e kadar çıkmakta. Böyle bir durum ise dini tedrisatta düşündürücü bir tablonun karşımıza çıkmasına sebebiyet veriyor. Neden mi? Buyurun inceleyelim.
Din kültürü kitaplarında hatalarda en mühim durum: “Sünnet ne zamandan beri kültür oldu?”
8. sınıfın Din Kültürü kitabınınki hatalar bahsinde, bahsi hazırlayan Üzeyir Gündüz, KÜLTÜRÜ ANLAMADA DİNİ DOĞRU ANLAMANIN ROLÜ başlığıyla Müslüman yavrulara şu bilgileri veriyor:
“Müslüman toplumlarda yanlış din anlayışından kaynaklanan ve kültüre yerleşen birçok uygulama vardır. Örneğin; bazı insanlar Hz. Muhammed döneminde var olan her şeyi dinî bir yükümlülük olarak değerlendirmektedirler. Sakal bırakmayı, sarık sarmayı dinin bir gereğiymiş gibi görebilmektedirler. Oysa sakal bırakmak, sarık sarmak, o günün koşullarına özgü kültürel bir durumdur.” (Sayfa, 37)
Sayın Üzeyir Gündüz’e sormak gerekiyor. Ne zamandan beri sünnet-i seniyye alelade bir kültür mertebesine indirildi? O böyle dese de biz İmam-ı Tirmizî, Ebû Dâvud gibi ana hadis kaynaklarında sarık ve sakal hakkındaki hadis-i şerifleri yok sayıp, ilimden uzak bu cümleleri kabul edecek değiliz. “Peygamberimiz zamanında kâfirler de Müslümanlar da giyinik idiler. Dolayısıyla giyinmek dinin gereği değil kültürel bir durumdur.” demek ne kadar yanlışsa, “Sakal bırakmak, sarık sarmak, o günün koşullarına özgü kültürel bir durumdur.” demek de o kadar yanlıştır.
Kâfirlerin sakal bırakmasından bize ne! Peygamberimiz zamanında kâfirlerin de Müslümanlar gibi sakal bırakıyor olması, sakalın İslâmî olmadığına delil olamaz. Kâfirin sakalı ayrıdır Müslüman’ın sakalı ayrı. Müslüman’ın sakalının nasıl olacağının tarifi belli. Sünnet üzere bırakılan sakal bir tutam olacak…
Yazımızı fazla uzatmamak için sarığın nasıl olacağı hakkında da hadis-i şerifler vardır deyip geçelim. Burada din kültürü kitabındaki hata enteresandır. Meselenin özeti şu ki, sakal da sarık da sayın yazarın dediği gibi kültürel bir durum değil, her ikisi de Sünnet yoluyla İslâmî’dir. Din Kültürü kitabındaki bu ifadeler ya kasıtlı ya da talihsiz bir yanlıştan ibarettir..
Mezhepsizlik hezeyanı ya da bağlanma koşulu
Sayın yazar yukarıdaki sözünde “Müslüman toplumlarda yanlış din anlayışı…” ifadesini kullanmış. Doğru din anlayışını kendisi bildiğine göre bakalım mezhepler hakkında ne demiş?
Kitaptaki bir cümlesi aynen şöyle: “Müslüman olmak için dinimizde bir mezhebe bağlanma koşulu aranmaz.” (Sayfa, 90) Evet, yeni Müslüman olacak bir kimse için bir mezhebe bağlanmak şart değildir.
Bu doğru; ama henüz 8. sınıfta ve zaten, Müslüman anne babadan doğan çocuklara, meseleyi bu şekilde sunmanın ne manası var? Bu din kültürü kitabındaki hata değil de nedir?
Meselenin doğrusu şöyledir: “Müslüman olmak için dinimizde bir mezhebe bağlanma şartı aranmaz.” ama Müslüman olduktan sonra aranır. Çünkü ibadetsiz din olmaz, ibâdet de mezheplere göre yapılır.
Bir kimse Müslüman olduysa elbette ibâdet edecektir. Bir mezhebe bağlanmazsa ibâdetini neye göre ve nasıl yapacaktır? Dolayısıyla, bir mezhebi benimsemek, kişinin iman Sakal da sarık da sayın yazarın dediği gibi kültürel bir durum değil, her ikisi de Sünnet yoluyla İslâmî’dir. Din Kültürü kitabındaki bu ifadeler ya kasıtlı ya da talihsiz bir yanlıştan ibarettir….
“Doğruluk” üzerinden İslamiyet’in sıradanlaştırılma “Yanlışı”
Mezhebe bağlanma şartı yoktur diyen yazara sormak lazım; acaba kendisi ibadetlerini neye ya da kime göre yapıyor? Sorunun cevabını siz okurlarıma bırakarak 8. sınıf Din Kültürü kitabı, DOĞRULUK başlığı altında anlatılanlara dikkatinizi çekmek istiyorum. (Sayfa,103) “Bütün dinler doğruluğa büyük önem vermekte, insanlara söz ve davranışlarında dürüst olmalarını öğütlemektedirler.”
Bu sözlerle bütün dinlerin gönlünü aldıktan sonra, örnek olarak lütfedip önce İslam diniyle ilgili iki âyet meâli veriyor. Fakat esas din kültürü kitabındaki ta ve tahrîbat ise bundan sonra başlıyor. Meselâ hak din olmaktan çıkmış olan bozuk iki inanç sistemi hakkında şu yumuşak ve sevdirici cümleler kullanılıyor:
“Musevilik ve Hıristiyanlıkta da doğruluk önemli bir ilkedir.”
Bu ne demek oluyor?! “Çocuklarımız yanılıp da Musevilikle Hıristiyanlığı kötü zannetmesinler sakın, çünkü bu dinlerde de doğruluk önemli bir ilkedir.” denilerek, bu dinler de sevdirilmek istenmiyorsa gaye ne?
Allah kelamı olmaktan çıkmış olan Tevrat’tan ve İncillerden misaller verilip sonra da insanlar tarafından bozulmuş olan Tevrat ve İncillerdeki bu ifadelerin değerlendirmesine geçiliyor. Buyurun, Tevrat ve İncillerde ne öğütlendiğini öğrenin:
“İnsanlara doğru sözlü olmaları öğütleniyor.”
Ancak, bu Din Kültürü kitabı sadece bu iki dini övmekle kalmıyor çocuklarımıza diğer dinleri övmeyi de ihmal etmiyor:
“Hinduizm, Budizm ve Konfüçyüsçülük gibi dinlerde de doğruluk erdemli davranışlardandır.”
Ve sıra geliyor toplu değerlendirmeye:
“Gördüğünüz gibi doğruluk bütün dinlerin öğütlediği güzel bir davranıştır.”
Bu cümleleri okuyan Müslüman yavrusunun zihninde şu düşünce meydana gelmez mi:
“Ben doğruluğun sadece Müslümanlıkta olduğunu sanıyordum. Meğer diğer dinler de doğruluğu öğütlüyormuş?”
Çocuğun zihnine bu düşünce gelince, o çocuk İslam dinini diğer bozuk dinlerden farksız görmeyecek mi? “Madem bütün dinler doğruluğu öğütlüyormuş, öyleyse bu dinlerden herhangi birini seçebilirim.” demez mi? Bir de isimleri sayılan bu bozuk dinler ile hak din olan İslam’ı aynı derecede gören şahısta iman kalır mı?
Bütün bu bozuk dinler körpe dimağlara bu şekilde eşit birer iyilik kaynağı gibi anlatılırsa, bu körpe zihinler İslam dininin farkını nasıl fark edecekler? Tabii ki fark edemeyecek ve anlayamayacaklar…
İslam dininin tek hak din olduğu anlatılmıyor ki çocuk anlayabilsin!!!
Anlayamayacak ve onun zihninde İslam da diğer dinler gibi sıradan bir din olup çıkacaktır.
Din Kültürü kitabının öğüdü o yönde olduktan sonra niye olmasın ki! İşte kitabın talebelere öğüdü: “Bizler de yaşamımızda dinlerin bu öğütlerini dikkate alalım.” Dikkat! Dinimizin öğütlerini dikkate alalım denilmiyor, dinlerin öğütlerini deniliyor. Yani öğrenciler basbayağı karma dinlere yönlendiriliyor.
Yazar bu tavsiyesini 105. sahifede bir daha tekrarladıktan sonra bütün dinleri tekrar övmeye başlıyor:
- “Dinler canlıların yaşama hakkına saygılı olunmasını ister.” (Sayfa, 112)
- “Bütün dinler insanlara çalışarak kendi emekleriyle geçimlerini sağlamalarını öğütler.” (Sayfa, 113) “Musevilik ve Hıristiyanlıkta da yalancı tanıklık yasaklanır.” (Sayfa, 115)
Çocuklarımıza adeta şöyle denilmiş olunmuyor mu? Din kültürü kitabındaki bu hata değil midir? - “Siz yalancı tanıklığın sadece Müslümanlıkta olduğunu mu zannediyorsunuz? Öyle zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Yalancı tanıklık Yahudilik ve Hıristiyanlıkta da yasak.” Devam ediyor: “İncilde ise “…Yalan yere ant etmeyeceksin…” denilerek yalancı tanıklık yasaklanmaktadır.” (Sayfa,115)
Değerli okuyucu!
Hiç biri diğerinden ayrılmayarak bütün dinler böyle aynı güzellikte anlatılırsa, köklü bir dini bilgiye sahip olmayan 8. sınıftaki bir çocuk ne yapacak? “Diğer dinler ne kadar iyilikten bahsederse bahsetsin, Allah’ın gönderdiği bir din olmadıktan sonra ne kıymeti var. Geçerli olan Allah’ın dinidir.” diyebilecek midir? Tabii ki hayır. Nitekim diyemediğine şahit olmaktayız. Bunu canlı bir misalle anlatayım:
2006-2007 öğretim senesinde, İstanbul/Ümraniye’de ikamet eden bir dostumun 5. sınıfta okuyan oğlu bir gün okul dönüşünde annesine, “Anne! Hıristiyanlık da iyi dinmiş” diyor. Hem dindar hem dini bilgiye sahip olan anne, meseleyi derhal babaya anlatıyor ve gereken bilgi çocuğa usulüyle veriliyor da çocuk kurtarılıyor.
Bu çocuk, okulda öğrendiği bu yanlış bilgiyi ya annesine söylemeseydi. Çocuk söylese bile, anne bilgili ve uyanık bir kadın olmasaydı, bu çocuğun hali ne olacaktı? Kalbinde, üç ilah inancına sahip olan Hıristiyanlığa karşı sevgi beslemeyecek miydi? Peki, üç yaratıcının varlığına inanan bir kimse Müslüman mıdır? Tabii ki hayır! Şimdi bu çocuğun velisi, okul kapısına dayanıp “Ben çocuğumu Hıristiyanlık sempatizanı yapmanız için mi gönderiyorum okula?” diyecek olsa, bu şahısla kim muhatap olacak?
Ne öğrettiklerine bir karar vermeliler
Elbette ebeveynler yapılanların hesabını sormasalar bile bu kitapları hazırlayanlar bir karar vermek zorundalar. Müslüman çocuklarına İslamiyet’i mi anlatıyorlar, kültür öğretiyoruz diye kafa karıştırıp başka dinlere zemin mi hazırlamaya çalışıyorlar? İşte size 7. sınıfın Din Kültürü kitabının 14. sahifesindeki bir analiz daha: Kur’an, günümüze kadar değişmeden ulaştı. Bu bilgi doğru ve güzel olmakla beraber, 6. sınıfta bunun tam tersi ve yanlış bir bilgi verilerek Zebur, Tevrat ve İncil hakkında deniliyor ki: “Bu kitaplar günümüze kadar ulaşmıştır.”
Bu ne demek oluyor şimdi?
Allah’ın gönderdiği Zebur, Tevrat ve İncil günümüze kadar ulaşmıştır! Günümüze kadar bozulmadan ulaşan, sadece Kur’an-ı Kerim’dir. Diğerleri insanlar tarafından değiştirilmiştir. Zaten, diğer mukaddes kitaplar değiştirildiği içindir ki, Kur’an hakkında “Kur’an değişmedi” denilmiş… Ama ne acı ki, Turgay Yüce hazırladığı 6. sınıf Din Kültürü kitabında bu hususta tamamen ters ve yanlış bilgi veriyor. (Sayfa: 98)
allah razı olsun bu konudaki hassasiyetinizden dolayı teşekkür ediyorum ve bütün inanların bu konuda daha duyarlı olmasını bekliyoruz inşaallah
Allah razı olsun , yazının başlığı çok dikkat çekici ve önemli , iman ehlinin bu konuda duyarlılığının olması gerekiyor,maalesef okullarda din dersi değil kültürü veriliyor,o da böyle yanlış veriliyor…!Herşeyin hakikisini arayan müslüman din öğreniminin ve eğitiminin de hakikisini arayıp bulmakla mükelleftir.Rabbim yar ve yardımcımız olsun…
Hocam yazı 2013 yılında yazılmış ama ben yeni okuyabildim. yazının içeriğinde 4 + 4 +4 sisteminden sonra öğrencilerimizin 18 yaşında zorunlu eğitimden muaf oldukları söyleniyor devamında eskiden 12 yaşında muaf oldukları söyleniyor, orada bir anlam kargaşası oluşmasıİnsanların aklına kötü bir şey gelmesin eski sistemde öğrencilerimiz 14 yaşında sekizinci sınıftan mezun oluyorlardı yazının geneli için çok teşekkür ediyoruz Allah razı olsun
Hassasiyet için çok teşekkür ederiz
Her alandan isabetli oldugu gibi eğitimde de tam isabet Allah razı olsun
Cok tesekkur ediyoruz ilmen tazelendik. Hemde Maksadin ne oldugunu ogrendik.
İslamı yaşamak için doğru yerden bilgi almak lazım .Allah razı olsun bilgileriniz için.