Bu Sefer Olacak
Arkadaşlar!” dedi Furkan. “Yeni bir proje buldum!”
Hasan elindeki kitaba gömülmüş okuyordu o sırada. Sabahattin, Hamza ve Tahir ellerindeki telefondan video izliyorlardı. Erman ise önündeki gazetenin ekonomi sayfalarına göz gezdiriyordu. Masanın etrafındaki herkes birden Furkan’a baktı. Hepsinin kafasından “Yine mi Furkan abi?” sorusunun geçtiği gözlerden belli oluyordu.
Fakülteyi beraber okumuş bu arkadaş grubunun her üyesi kendilerini farklı alanlarda geliştirmeye çalışıyor ve alanlarında ortaya birer eser koymak için çabalıyorlardı. Hasan edebi sahada, Sabahattin ve Hamza reklamcılık alanında, Tahir ise yazılımda. Furkan bu grubun en çok fikir ortaya atanı sayılırdı. Sadece ticari konularda ama. Hemen her gün olmasa da haftada bir, iki defa gelip uzun uzun ticarete atılma hayalleri anlatırdı. Grubun kantin muhabbetlerinde yegane konuydu Furkan’ın projeleri. Çoğuna kendi inanmakla kalmaz grubu da peşinden sürüklemeye çalışırdı. Bundan mülhem arkadaşları ona Proje Furkan diye seslenmeye başladılar.
Furkan’ın ilk projesi ortak deterjan alma fikri, okulun birinci senesinde hayata geçirildi. Deterjanı ayrı ayı zamanlarda, az miktarlarda ve pahalı almak yerine paraları birleştirip toptancıdan almayı teklif etmişti Furkan. Tamam demişti grubun üyeleri. Pamuk eller cebe. Sonrası koca bir çuval çamaşır deterjanı. Tabi hesaplayamadıkları bir şeyler elbette vardı. Kaldıkları yurtta, deterjanı biten “hocam bir yıkamalık alsam” diye rica ettiği için kimse hayrını göremedi projenin.
Furkan’ın bir diğer projesi tercüme bürosu açmak oldu. Bu fikir ile heyecanlanan grup üyeleri hemen bir iş bölümü yaptılar. İki çevirmen belliydi. Grubun bilgisayardan anlayanları bilgisayarda ilgi çekici bir el ilanı tasarlayacak, kalan ikisi ise bu el ilanını fotokopi usulüyle çoğaltacaktı. Sonrasında hep beraber sokağa çıkacaklar ve ilanları duvarlara, direklere, inşaatlara, telefon kulübelerine, atmlere, otobüs duraklarına, ağaçlara, panolara yapıştırıp kapılara bırakacaklar, Cuma çıkışları, okul çıkışları, metro çıkışları gibi birçok kalabalık çıkışta elden dağıtacaklardı. Sonrası beklemekti projenin. Elbette çeviri ihtiyacı olan birisi ilandaki telefon numarasını(Furkan’ın telefonuydu bu) arayacak ve ilk işin pazarlığı yapılacaktı. Bu bekleme süresi hiç bitmedi. Grup üyelerinden İngilizce bölüm okuyan iki kişiyi nakite çevirme hayali de böylelikle çok sürmeden batmış oldu.
Bir projesi daha batan Furkan, uzun bir süre hiçbir fikirle gelmedi grubun yuvarlak masa muhabbetlerine. Kenarda bir sandalyeye ilişti en fazla. Usulca çayını yudumladı ve gitti. Bazen bir şey diyecek gibi oluyor sonra yutkunuyordu. Grubun diğer üyeleri de bunu görmezden geliyorlardı.
İlerleyen yıllarda sık olmasa da bazı projelerle geldi Furkan masaya. Grup üyeleri artık her fikre hemen atlamıyor, “Tamam abi yapalım, tutarsa burada yürürüz!” demiyorlardı. Furkan ilk fırsatlarını kolayca çarçur etmeseydi şimdiki durumları çok farklı olabilirdi. Çünkü mezun olduklarından evlenmelerine kadar olan sürede Furkan’ın projeleri bir bir parlayıverdi. Ama başkasının elinde. Ucundan kıyısından bile tutanı aldı götürdü. Grubun üyeleri akıllı telefonların çıkmaya başladığı günlerde Furkan’ın fotoğraf paylaşma platformu kurma fikrine vermedikleri değer için, sonraları çok pişman oldular. Bir diğer pişmanlıkları her kullanıcının istediği gibi fikrini yazabileceği, fikrini yazanlara yorum yapabileceği bir uygulama yazmamaktı. Tabi o zamanlar Furkan bu uygulamayı yüz kırk karakter ile sınırlandırmayı düşünememişti ama olsundu. Son pişmanlıkları ise ellerinde avuçlarında ne varsa üçüncü havalimanı civarından bir arsaya yatırmamak oldu. Furkan’ın dediği zamanlarda sudan ucuz arsalar şimdi fahiş fiyatlardan el değiştiriyordu.
Pek çok arkadaş grubunun mezuniyet ile birlikte dağılmasının aksine bu grup, evlendikten sonra da görüşmelere devam edebildi. Hem de eşleriyle birlikte. Hepsinin kafasını meşgul eden “acaba eşler birbiriyle uyum sağlayacak mı” endişesi çok geçmeden ortadan kalktı. Burada eşlerin de anlayışlı ve iyi niyetli olduklarını zikretmemiz lazım. Zaman ilerledi ve grubun üyeleri artık birer birer baba olmaya başladılar. Artık toplantılar sadece eşli değil, eşli ve çocuklu yapılıyordu. Çocuklarla birlikte ortalık iyice şenlenmişti. On beş günde bir, olmadı en kötü ayda bir, evlerde buluşmalar ile eski günleri yad ediyorlardı. Zaman zaman Furkan’ın batırdığı projeleri anlatıp anlatıp gülüşüyorlar, kaçırdıkları fırsatlara birlikte ah vah ediyorlardı.
O günlerin birinde Furkan, tamamen ihtiyaçtan dolayı ortaya çıkan bir proje ile geldi misafirliğe. “Arkadaşlar!” dedi. “Yeni bir proje buldum!” Ülkedeki oyuncak piyasası hepsinin malumuydu artık. En ucuzu bir aylık elektrik faturasına denk oyuncaklar, grubun her bir üyesini iyice bezdirmişti. Ayrıca oyuncakların sağlıklı olup olmadığı ise birer baba olarak hepsini ciddi bir şekilde endişelendiriyordu.
Proje gayet basitti. Uzakdoğu ülkelerinin birinden ahşap oyuncak ithal etmek. Oyuncakları önce kendi çocukları için getirtip deneyecekler, sonra memnun kalırlarsa yüklü miktarda alım yaparak ithal edeceklerdi. İthal ahşap oyuncakları kendi çevrelerinden başlamak üzere satmaya çalışacaklardı. Sadece ticaret değildi bu sefer hedef. Biraz da çocuklarımızın sağlıklı ve fiyatı uygun oyuncak ile oynaması fikriydi. Slogan bile bulmuşlardı: “Sağlıklı ve ucuz oyuncak her babanın hakkı!”
Üç adet, başkasının elinde parlayan fikirden sonra Furkan’ın grup içinde taraftar toplaması çok da zor olmadı. Nihayetinde hepsi birer babaydılar artık. Fikir oy birliği ile kabul edildi. İnternetten oyuncaklar seçildi. Sipariş verildi. Oyuncakları getiren geminin İstanbul’a ulaştığı haberini alan grup üyeleri çocuklardan daha heyecanlıydılar.
Oyuncaklar çok beğenildi. Çocuklar için farklı bir oyuncak her zaman beğenilirdi zaten ama bu sefer sağlıklıydılar aynı zamanda. Sonra yatırım yapmak üzere sermaye toplandı. Eski günlerdeki gibi. Siparişler verildi. Bu sefer olacaktı sanki. Olacak gibiydi. Olabilirdi. Olmalıydı. Olmadı.
Gözden kaçırdıkları nokta yüksek miktarda verilen ithalat siparişlerinin gümrüğe takılmasıydı. Ticari bir işletme olduklarını ibraz edemediler. “Küçük esnafız biz, girişimciyiz yahu!” demeleri de bir fayda etmedi. Malları ne içeri sokabildiler, ne de iade edebildiler. Sermayeleri gümrük kapılarına takoz oldu. Hayalleri ve umutları buhar olup uçtu gurbetlerde.
O günden sonra Furkan’ın ağzını bıçak açmadı. En son ailecek yapacakları bir piknik organizasyonunda “Filanca yere gidelim, orası tenha ve güzeldir.” fikrini ortaya atsa da kendisine pek taraftar bulamadı. Başka bir yere gittiler pikniğe. Gidilen yer, eşler tarafından beğenilmedi. Dönüş yolunda arkadaşlarına: “Beyler, insanların şöyle güzel bir piknik alanına ve işletilmesine ihtiyaçları var, ne dersiniz?” dedi.