İnsanKişisel Gelişim

Ekran Orucu Ya Da Dijital Detoks

Ekran kullanımını yönetmek, beyin sağlığını korumak için hayatî öneme sahiptir. Ekran süresinin azaltılması, farkındalığın artırılması, manevî iradenin güçlendirilmesi ve sosyal medya oruçları gibi yöntemler, hem gri madde kaybını önlemeye hem de zihinsel sağlığı desteklemeye yardımcı olur.

Bir zamanlar büyükbabamdan duymuştum: “Delikli demir icat oldu, mertlik bozuldu.” Bu söz, insanın teknolojiyi icat ederken ne kadar ileri gidip, aynı zamanda ne kadar geriye düşebileceğinin bir özetiydi aslında. O zamanlar bu cümlenin yalnızca savaşlarla ilgili olduğunu sanırdım. Ancak, kılıçla yapılan dövüşlerin yerini tüfeklerin aldığı, bilek gücünün yerini barutun aldığı günlerden bugüne, teknolojinin sadece savaş meydanlarını değil, insan bedenini ve beynini nasıl dönüştürdüğünü, çok daha net görüyorum.

İnsan bedeni, tarih boyunca kendi sınırlarını zorlamış. Yolculuklar, savaşlar ve tarım, kaslarımızı güçlü tutmuş. Arabalar yaygınlaşmadan önce insanlar, kilometrelerce yol yürür, ayak kasları ve bilekleri toprağın zorluklarına alışırdı. Şimdi ise en şık ayakkabıların içindeyken dahi, ayağımızın toprağı hissetmediği, adımlarımızın betonla sınırlı olduğu bir çağdayız. Arabaların yaygınlaşmasıyla, yürümenin bir zorunluluktan hobiye dönüşmesi, kaslarımızda negatif iz bırakıyor.

Gözlüklerin hikayesi de farklı değil. İnsanlar bir zamanlar kitaplara ve yıldızlara çıplak gözle bakar, geceyi tanımak için gözlerini zorlar, gözlerini kısarak güneşi karşılardı. Optik teknolojisinin ilerlemesi, gözlük ve lenslerin hayat kalitesini artırması bir yana, göz kaslarımızın hantallaşmasına da yol açtı. Artık sadece uzağı ya da yakını net görmek değil, dünyayı çıplak gözle deneyimlemek de ikinci plana itildi.

Ancak, vücudun bu dönüşümü belki de zihnin dönüşümü kadar keskin ve endişe verici olmadı. Günümüzün ekran teknolojisi – telefonlar, bilgisayarlar, televizyonlar – bilgiye ulaşmayı kolaylaştırdı, evet. Ama aynı zamanda, beynimizin o eski zamanlardaki kıvraklığını kaybetmesine de neden oldu. Bir zamanlar bilgiye ulaşmak için kitapların tozlu sayfalarını çeviren, uzun okumalar yapan, kütüphane rafları arasında kaybolan insan, şimdi sadece bir ekranın önünde oturuyor. Beyin artık aktif bir araştırmacı değil, pasif bir alıcı.

Eskiden savaş meydanları, bilek gücümüzü; uzun yürüyüşler, ayaklarımızı; kitaptan okunan satırlar, gözlerimizi çalıştırırdı. Şimdi ise ekran teknolojisinin beynimize verdiği zarar, diğer her şeyin yanında hafif kalır gibi görünüyor. Çünkü kolları, bacakları ya da göz kaslarını egzersizlerle güçlendirebilirsiniz. Ancak beyin, hasar aldığında, o eski keskinliğine geri dönmesi, çok daha zor bir mücadeledir.

Bu noktada, belki de “dijital detoks” ya da “ekran orucu” dediğimiz kavramların, modern dünyanın kurtarıcıları olabileceğini kabul etmeliyiz. Tıpkı vücudun ihtiyaç duyduğu dinlenme gibi, beynin de ekrandan uzak, sakin bir alana çekilip yeniden şarj olması gerek. Teknoloji, insanı ne kadar ileri götürse de bazı şeylerin geri alınamayacağını hatırlamalıyız. Ve kim bilir, belki bir gün, “Ekranlar icat oldu, insanlık durdu,” deriz.

Yanlış ekran kullanımı, beynin kritik bölgelerine hasar veriyor

Akıllı telefon bağımlılığıyla bağlantılı olarak ortaya çıkan beyin sisi, bilişsel gerilik, stres, anksiyete ve depresyon gibi psikolojik etkiler, beyindeki gri madde kaybını hızlandırır. Gri madde kaybı, beynin nöron hücre gövdelerini içeren kısmının hacim kaybetmesiyle oluşur ve bu durum tıbben beyin atrofisi olarak adlandırılır. Gri madde azalması, ekran destekli analiz yapıp iş üretirken değil, özellikle video ve fotoğraf gibi içeriklerin pasif şekilde tüketilmesi sırasında hızlanır. Bu azalma, beyin fonksiyonlarında bozulmalara yol açarak öğrenme yeteneğini, ruh hâlini ve el-göz koordinasyonunu olumsuz yönde etkiler.

  • Akıllı telefonlar ve diğer ekranlarda bir şey izlerken, insan beyni âdeta koruma kalkanları devre dışı kalmış gibi davranır. Minimum seviyede çalışan bir beyne, maksimum düzeyde görsel yüklenir.
  • Kütüphanelerde araştırma yapmak veya uzun metinleri okumak gibi faaliyetler, beynin farklı bölgelerini aktif tutar. Ancak ekranlarda kısa ve hızlı içerik tüketimi, beynin daha pasif bir izleyici hâline gelmesine neden olur.Yapılan çalışmalar, yoğun akıllı telefon kullanımının beynin sol öninsula (duygusal düzenleme ve bilişsel kontrol merkezi) ve sağ ön singulat korteks (empati, dürtü kontrolü, duygu düzenleme ve karar verme süreçleriyle ilişkilidir) gibi bölgelerinde gri madde kaybına neden olduğunu göstermektedir.
  • Beyin görüntüleme (MRI) teknikleriyle yapılan bu araştırmalar, telefon bağımlısı olarak tanımlanan kişilerin, bağımlı olmayanlara göre bu bölgelerde daha düşük gri madde hacmine sahip olduğunu ortaya koymuştur.
  • Akıllı telefon bağımlılığının, beyindeki etkiler açısından uyuşturucu ve madde bağımlılığına benzediği tespit edilmiştir. Tıpkı bağımlılık yapan maddelerin beyinde ödül mekanizmalarını aşırı uyararak bağımlılık oluşturması gibi, telefon kullanımı da beynin dopamin salgısını artırarak benzer bir bağımlılık döngüsü oluşturabilir.
  • Bu bağımlılık, beyin yapısını uzun vadede bozmaktadır. Gri madde kaybı, bu sürecin fiziksel bir yansıması olarak bilinen yan etkilerinden sadece biridir.

Ekranlarla çevrili bir dünyada yaşarken, kendimi bazen kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprünün üzerinde yürüyormuş gibi hissediyorum. Bir yanda bilgiye, eğlenceye ve iletişime açılan sınırsız bir pencere; diğer yanda bu pencerenin zihnimizi ve ruhumuzu hapseden gölgesi. Bu dengeyi kuramadığımda, dijital dünyanın ağırlığı üzerime çöker ve o zaman “dijital detoks” dediğim kendi küçük tekniklerime başvururum. Şimdi sizinle, bu tekniklerden bazılarını paylaşacağım. Evet, ekran bağımlılığından kurtulmak kolay değil, ama bu teknikler, sizi dijital tutsaklıktan özgürleşme yolunda birkaç adım ileriye taşıyabilir.

Zekâ, çalışkanlık, cesaret gibi özellikler ancak manevî değerlerle birleştiğinde kıymetli olur. Ahlâklı ve erdemli bireyler, bu güzel hasletlere sahip olduğunda toplumda hayır, bereket ve huzur olur.

1. Zaman sınırlaması

Sosyal medya platformları, uyanık olduğunuz her dakikayı, onların dünyasında geçirmeniz için tasarlanmıştır. Gözlerinizi, yaşayan ölü gibi ekranlara dikmek isterler; böylece ne doğru dürüst uyuyabilir ne de odaklanabilirsiniz. İşte bu yüzden, kendi kurallarınızı koymak zorundasınız. Dijital dikkat dağınıklığı, insanların verimlilik ve odaklanma yeteneklerini ciddi şekilde baltalıyor. Çözüm basit: kendinize zaman sınırları koyun. Örneğin, “Akşam 8’den sonra telefon yok” ya da “Haftanın tamamında sosyal medya orucu” gibi kurallar koyarak, canavarınıza tasma takabilirsiniz.

Ben, bu yöntemi kendime uyarladım. Telefonumun ayarlar kısmına girdim, “Dijital Denge”yi açtım ve orada günlük ekran kullanımımın 4 saat olduğunu gördüm. Tehlike kapımı çalmıştı. Konuşma ve mesajlaşmalarımı, günün belirli bir saat aralığına sıkıştırır, ardından telefonumu hafifçe yere bırakır ve bir kitabın sayfalarında kaybolurum. Disiplin, bu işin anahtarı. Eğer “Acaba dingdong sesi, nereden ve kimden geldi?” diye her canınız sıkıldığında telefona sarılırsanız, hayatınız bu algoritmaların eline geçer.

2. Kutu dünyadan kurtulun

Bir zamanlar steplerde at koşturan atalarımızın torunları olarak, şimdi kutular içinde yaşayıp başka kutulara bakıyoruz. Bu “kutu hayattan” kurtulmanın en iyi yolu, sık sık açık havaya çıkmak ve ruhunuzla, inanıcınızla ve maneviyatınızla bağlantı kurmaktır. Yapılan çalışmalar, doğal ortamlarda vakit geçirmenin stres seviyelerini azalttığı ve bilişsel işlevleri iyileştirdiğini gösteriyor. Yani, ne yapıp edip kendinizi parklara, ormanlara ya da manevî kazanımı yüksek yerlere atmalısınız.

Ama burada bir uyarı: Manevî hayatın tadını çıkarırken çantanızda o ruh kelepçesi telefonu taşımayın. Sıla-i rahime giderken akıllı telefonunuzu evde bırakın, eski tip telefon alın ya da bir ziyaret planlıyorsanız laptop’unuzu yanınıza almayı unutun! Günlük rutinlerinizde bile telefonunuzu bir çekmeceye koyup sokağa çıkmanız, size düşündüğünüzden çok daha fazla iyi gelecektir. Yoksa bir kutuda yaşayıp diğerine bakan o “oyuncak bebek” olma yolunda hızla ilerliyorsunuz.

3. İrade kaybından kurtulun

Dijital ekranlar, bizi yalnızca fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da köreltiyor. Kendinizi bir gün boyunca gözlemleyin: Sabah kalk, telefonunu kontrol et, yemek ye, işe veya okula git, tekrar telefon, yemek, uyumadan önce ekranlara bak. Farkındalık çalışmaları, dijital bağımlılığı azaltıyor. Farkındalık, dikkati artırır ve hafızayı güçlendirir.

Ekran orucu fikrini benimseyin ve oruç tutanların hissettiklerini bir an düşünün. Gün boyunca karşılaştıkları zorluklar, açlıkla ve susuzlukla mücadele etmeleri, sadece bedenlerini değil, ruhlarını da terbiye etmeye yöneliktir. Benzer bir disiplini sosyal medya ve ekran bağımlılığı için de uygulayabilirsiniz. Mesela, “Bir ay boyunca ekran orucu tutacağım ve dijital alışkanlıklarımı yeniden yapılandıracağım,” diyerek başlayabilirsiniz. Bu süre boyunca, kendinize dürüst olun ve tıpkı bir oruçlunun iftar saatine kadar sabretmesi gibi, ekranlara dönme isteğinizi kontrol etmeye çalışın. Bu mücadele, yalnızca dijital detoks için değil, iradenizi güçlendirmek ve zihinsel özgürlüğünüzü artırmak için de bir adım olacaktır.

Manevî programlar, seminerler olduğunda “bu ay da katılamadım” diyorsanız, basitçe birkaç saat telefonunuzdan uzaklaşıp sadece oturun. Işıkları kapatın, telefonunuzu kapatın ve hiçbir şey yapmadan, düşüncelerinizle baş başa kalın. Bu bile beyniniz için bir tür “yeniden başlatma” etkisi oluşturacaktır.

4. Hayatı yeniden keşfedin

Sosyal medya, adının aksine, gerçek sosyallikle hiçbir ilgisi olmayan bir illüzyondur. On yıldır yüz yüze görmediğiniz biriyle karşılıklı emoji alışverişi yapmanız, onun hayatında gerçekten var olduğunuz anlamına gelmez. Yüz yüze sosyal bağlantılar kaliteli ömrün süresini uzatıyor ama izolasyon, sigara içmek kadar ciddi sağlık problemlerine neden olabiliyor.

Bu yüzden, haftada birkaç kez arkadaşlarınızla buluşup bir kahve için ya da sohbetin tadını çıkarın. Dijital dünyadan gerçek hayata geçiş, yalnızca beyninizi değil, ruhunuzu da canlandıracaktır.

5. Gerçeğe koşun

Eğer mümkünse, telefonunuzu ve bilgisayarınızı evde bırakıp bir hafta sonu bir kamp yapın. Çünkü, bu tür kamplar, stres seviyelerini azaltıyor ve hayat memnuniyetini artırıyor. Üstelik kendi arkadaş grubunuzla telefonsuz aktiviteler düzenleyerek ya da bir evde birkaç gün kendinizi kapatarak bu yöntemi kolayca uygulayabilirsiniz.

Sonuç olarak, teknolojinin bizi daha ileriye taşıdığı kadar geri çektiğini de unutmamalıyız. Dijital dünyadan manevî olarak arınmak için atacağınız her adım, sizi biraz daha özgürleştirecek. Hangisi size uygun geliyorsa, o yöntemi deneyin ve ekran tutsaklığından kurtulun. Çünkü insan olmak, sadece bakmak değil, hakikatleri görmektir.

En Yeniler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu