Gemileri Sularda Yüzdüren Güç Sistemleri
Hayat denizinde durmadan hareket eden bizler için, Sevgili Peygamber Efendimizin (s.a.v.); “Gemini yenile, zira deniz derindir.” hadîs-i şerîf’ini hatırdan çıkarmayarak, bedenimizin ve ruhumuzun inkişafını sağlamak, kendi şahsımızda birer mecburiyettir.
“Hedefi olmayan gemiye, hiçbir rüzgâr yardım edemez.”
Hedef, öncelikli olmakla birlikte hedefe ulaşmak için gerekli olan motivasyon da çok önemlidir. Hedef ve motivasyon, insanların yakıtıdır. Başlangıcı belli fakat sonu belli olmayan hayat denizinde insan bu şekilde yol alır. Uçsuz bucaksız denizlerde ise gemiler, kimi zaman rüzgârın desteğiyle, kimi zaman da rüzgâra karşı koyarak hem suyun üzerinde kalır hem de hedeflerine doğru yol alırlar. Bu yolculuklarında, teknolojinin gelişmesiyle değişen türlü türlü güç sistemlerini kullanırlar.
Dünya yüzeyinin %71’i denizlerle kaplıdır. Bütün devletleri besleyen ve irtibatı sağlayan en önemli unsur, denizdir. 2000’li yılların başlarından itibaren dünya yüklerinin yaklaşık %85’i, petrolün ise %90’ından fazlası, deniz yoluyla taşınıyor. Küresel bazda yük hacmi, son yarım yüzyılda 20 kat büyümüştür ve artmaya devam etmektedir. Ayrıca deniz yoluyla yapılan taşımacılığın daha fazla miktarda emtianın taşınmasına imkân tanıması ve hava yoluyla yapılan taşımacılığa göre 15-20 kat, kara yoluna göre 7-10 kat ve demir yoluna göre yaklaşık 3-4 kat daha ucuz olması, deniz yolu taşımacılığının tercih edilmesini kaçınılmaz kılıyor. Dünya ticaret merkezlerinin büyük bölümü sahillerde kurulmuştur ve dünya nüfusunun yaklaşık %75’i de sahil bölgelerinde yaşar. Böyle olunca denizler ve deniz ulaşımı, insanlar için vazgeçilmez bir konumdadır.
İhtiyaçlar, itici güç oldu
Tarih boyunca, deniz araçları, insanların bir yerden başka bir yere gitmesine, yük taşımasına veya savaşmasına yardımcı olmuştur. Zamanla hız ve güç ihtiyacı artmış, kürek veya rüzgâr gücü yetersiz kalmıştır. Teknolojik ilerlemelerle daha büyük, dayanıklı, yüksek kapasiteli hızlı gemiler inşa edilmiş ve makinelerle donatılmıştır. Bu makineler, buhar gücüyle bir çarkı ya da pervaneyi döndürüyor, bu şekilde gereken hareket sağlanıyordu. Bu gemi makinelerinde ilk zamanlarda katı yakıt olarak odun ve kömür kullanılmıştır. İlerleyen dönemde petrolün insan hayatında daha çok yer alması ile petrol türevi yakıtlar (fuel oil, diesel oil, benzin, motorin) kullanan buhar makineleri, içten yanmalı makineler ve türbinler kullanılmaya başlanmıştır. Yine teknolojinin zamanla ilerlemesi, yeni yakıt türlerinin ve yeni tip makinelerin kullanımını arttırmış, böylece hidrojen, doğal gaz ya da sıvılaştırılmış petrol gazı, yakıt olarak kullanılmaya başlamıştır. Günümüzde sıvı yakıt kullanımı yaygın olmakla beraber, gaz yakıtlı makinelerin de kullanımı yaygınlaşmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları, biyodizel ve sentetik yakıtlar, hidrojen, elektrik ve bataryalı sistemler ihtiyaca göre günümüz gemilerinde kullanılabilmektedir. Ayrıca bazı ülkelerin belli tip savaş gemilerinde nükleer yakıt da kullanılmaktadır.
İçerisinde, bazen bir şehir bulunduran veya bir şehrin muhtelif ihtiyaçlarını karşılayan, devasa yükleri taşıyan gemiler mevcuttur. Bunlar, geminin ilerlemesini sağlayan gücü üreten ana makineler, elektriğini üreten jeneratörler, ihtiyaç duyulan ısıyı sağlamak üzere buhar üreten kazan başta olmak üzere soğutucular, ısıtıcılar, pompalar, kompresörler, temizlik, filtreleme ve atık sistemleri, vinçler, pervaneler gibi makine sistemlerini bünyesinde bulundurmaktadır. Gemiler, suyun üstünde durup kürek ve yelken kullanılarak hareket eden bir tahta parçasından, kıtalar arası gezen bir hayat ve lojistik alanına dönüşmüşlerdir.
Ecdad, karada da yürüttü, denizde da yüzdürdü
Osmanlı Devleti de sadece karaların değil aynı zamanda denizlerin de hâkimiydi. Dünyanın en büyük iç denizi olan Akdeniz’i, gemileri ve denizcileri sayesinde âdeta bir “Türk Gölü” hâline getirmişti. Denizcilikte en yenilikçi adımlar Sultan II. Mahmud Han zamanında atılmıştır. Sultan II. Mahmud’un saltanatı döneminde, 20 Mayıs 1828’de ilk buharlı gemi, İstanbul Limanı’na gelir. Swift isimli bu İngiliz yapımı buharlı gemiye İstanbullular, verilebilecek en güzel ismi verirler: Buğu Gemisi. Gemiyi, İstanbul’un sayılı zenginlerinden ipek tüccarı Artemis Efendi’nin öncülüğü ile bir grup tüccar, padişaha hediye eder. İki yanındaki kocaman çarkları, direğinde küçük bir yelkeni, simsiyah duman çıkaran ince uzun bacasıyla hemen herkesin dikkatini celp eder. Seyredenler, ilk defa yelken veya kürek yerine, kendi kendine hareket eden bir gemi görmekteydiler. Halkın ilgisini çeken bu gemiye padişah da hayran olur. Böylelikle Boğaziçi’nin vapur ile tanışması başlamıştır.
Türkiye’de ilk buharlı gemi, yine Sultan II. Mahmud’un (1808-1839) döneminde, 1834 yılında Haliç-Aynalıkavak’ta yapıldı. Dört yabancı teknisyen, mühendis bu işle görevlendirilmişti. Türkiye’de ilk buharlı gemi olan “Nev-Eser” bu çalışmaların sonucunda meydana gelmiştir. “Nev-Eser” i daha başka gemiler izledi. Bir yıl sonra (1835) “Nusretiye”, “Eser-i Hayr”, “Mesir-i Ferah” gemileri birbiri ardınca denize indirildi. Daha sonraları Sultan II. Mahmud için bir de “Tair-i Bahrî” adında bir gemi yapıldı.
Yelkenler indi, motorlar çalıştırıldı
19. yüzyılda Sanayi İnkılabı’yla beraber ortaya çıkan yenilikler, devletlerin donanmasında birtakım değişimlere sebebiyet vermiştir. Buharlı gemiler, yelkenli gemilerden sonra denizcilik alanı için çığır açan bir gelişme olmuştur. Yelkenli gemiler rüzgâr, fırtına gibi kötü hava koşullarından çabuk etkilenip bu hava koşullarına yenik düşerken buharlı gemiler, hava koşullarından en az derecede etkilenen bir teknolojiyle üretilmişlerdir. Osmanlı’da buharlı gemiye geçişin son dönemi, 1852-1864 dönemidir. Bu dönem, yelkenli çağının sonu ve buharlı gemilerin gücünün pekişmesi olarak tanımlanabilir. Bu dönemin en önemli olayı uskurun gücünün kabul edilmesidir. Uskur; 1837’de İsveçli Ericsson’un uygulamaya koyduğu, gemilerin arkasında ve suyun içinde bulunan ve hızı artıran bir pervane tekniğiydi. Meclis-i Mahsus’ta yapılan görüşmelerin neticesinde hazırlanan raporlar ve 22 Eylül 1852’de padişahın fermanı ile yelkenli gemi yapımı sona erer. Mevcut yelkenli gemiler, uskur eklenerek buharlı gemilere dönüştürülür. Bu süreçle birlikte, Osmanlı’da yelkenliden buharlı gemiye geçiş yaşanır ve bu, İngiltere’de olduğu gibi serbest tüccarlar eliyle değil, devlet eliyle gerçekleştirilir. Bu geçiş, aynı zamanda Osmanlı’nın makineye dayalı ilk sanayileşme çabalarına da işaret eder.
İlerleyen yıllarda da yeni fikirler ve ömrünü yeniliğe adayanların gayretleriyle gemi sistemleri daha da gelişmiştir. Artık çok daha verimli, güvenli ve çevreye duyarlı deniz araçları inşa edilmektedir. Gemicilik sektöründe çevre dostu teknolojilere geçiş, hızla devam etmektedir. Yakın gelecekte, hibrit sistemler, elektrikli tahrik sistemleri ve tamamen emisyonsuz yakıtlar gibi yenilikçi çözümler, daha da yaygınlaşacaktır. Denizcilik sektörünün geleceğinde, çeşitli sensörler, kameralar, GPS, denge, navigasyon sistemleri ve yapay zekâ algoritmaları ile donatılmış otonom gemiler, sıfır mürettebat ve sıfır emisyonlu elektrikli gemiler, hem yüzeyde hem de su altında hareket edebilen hibrit deniz araçları, yüzer nükleer enerji santralleri, belirleyici olacaktır.
Hayat denizinde durmadan hareket eden bizler için, Sevgili Peygamber Efendimizin (s.a.v.); “Gemini yenile, zira deniz derindir.” hadîs-i şerîf’ini hatırdan çıkarmayarak, bedenimizin ve ruhumuzun inkişafını sağlamak, kendi şahsımızda birer mecburiyettir.