Göz Görmeyince
Bu ay anlatacağımız hikâye bir insanın neleri başarabileceğini gösteren sıradan bir hikâye değil; bakıp da göremeyenlerin, görüp de şükredemeyenlerin, içtimai hakikatle karşılaşacakları sımsıcak bir başarı hikâyesi.Anlatılan hayat hikâyesi sizi şaşkınlığa düşürmesin. Çünkü hali tavrı son derece babayiğitvarib Bir masal kahramanı değil, Halis Kuralay. O içimizden biri.
“1968 senesinde Çanakkale’nin şirin ilçesi Bayramiç’te açmışım gözlerimi. Açmışım dediğime bakmayın, aslında o an açamamışım. Fakat bu gerçek bir yaşıma kadar anlaşılamamış.
“Körlük görememek değildir, körlük bir insanın görme organına sahip olup, bakmayı bilmemesidir. Gönül gözü açık olan herkes görebilir, bu gözle bakıp, fani dünyayı göremeyenler görme engellilerdir”
Doğduğumda kırk yaşında olan bir anne babanın doğuştan gözleri görmeyen bir çocuğu olarak dünyaya gelmiştim, aslında. Altıncı ve son çocuk.Bir yaşıma geldiğimde aileye katılmamın verdiği sevinç, gözlerimin görmediğinin anlaşılmasıyla bir anda yerini şaşkınlık ve üzüntüye bırakmış.O doktor senin, bu doktor benim dolaşmışlar. Rahmetli annem ve babam çaresiz bir vaziyette doktor doktor gezdirmişler beni. Bir doktor ümit yok dediyse, diğerini denemişler. En sonunda çare olmadığını onlar da kabullenmişler.
“Çocukluğum onların dizinin dibinde ve onların yardımlarıyla geçti. Yedi yaşına bastığımda; yani okul çağım geldiğinde, anne babam beni okula yazdırmak istediler. O zamanlarda pek yaygın değil,şimdiki gibi görmeyen birinin okula gönderilmesi. Ailem araştırmış, bakmışlar ki Çanakkale’de benim eğitim alacağım bir okul yok. En yakın yer ise ‘taşı toprağı altın olan İstanbul’. Giriş o giriş İstanbul’a. İstinye’deki görme engelliler okuluna başladım. Okumayı, hayata tutunmayı kendi başıma yaşamayı orada öğrendim. İlkokul bitince, akranlarım gibi normal eğitim verilen bir okula yazıldım. İlkokul ve ortaokulu normal bir okulda bitirdim. Sınıftaki tek engelli bendim. Dersler biter, okul dağılırdı. Arkadaşlarıma rica eder kitap okumalarını isterdim. Okul hayatımda çok fedakârlıklar yaptım. Liseyi bitirmiş, üniversiteyi okumayı kafama koymuştum. Tek hedefim vardı o da İstanbul’da kalmak.”
Halis Kuralay, insani bir nazarla hayata dargın dargın bakmak yerine; dört kolla sarılmış Cenab-ı Hakk’ın verdiği bütün sebeplere.
“Lise bittikten sonra üniversiteye hazırlanmaya başladım. Bir arkadaşım üniversiteye hazırlık setini baştan sona okuyup ses kaydı yapmış. Bu kayıtları dinleye dinleye hazırlandım. Azmettim, çalıştım ve Cenab-ı Hakk’a tevekkül ettim. İmtihana girdim, neticeler açıklandığında ise sevinçten yerimde duramıyordum. Boğaziçi Üniversitesi sosyoloji bölümünü kazanmıştım. İki yıl devam ettim. Daha sonra psikoloji bölümünün benim için daha uygun olduğunu anladım. Psikolojiden mezun oldum ve ardından kendi okulumda memurluğa başladım.
İmtihanlarla lisede rehber öğretmen olarak devam ettim. Öğretmenlik hayatım yaklaşık on iki yıl sürdü. 2012 yılından bu yana da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda, görevime devam ediyorum.”
Henüz bitmedi
Bütün hülyası yeme-içme, gezme ve eğlenme olanlardan berî onun düşünceleri. Yaradılış gayesinin farkında
ve bilincinde olan Halis Kuralay, bir defa bile “gözlerim keşke görseydi” diye şikayet etmemiş.
“Gözlerimin görmemesi benim için çok büyük bir dezavantaj; fakat ben bir kez bile şikâyet etmedim. Çünkü şikâyetçi olmak bir bakıma isyan etmek demek. Elim ayağım tutuyor, üniversiteyi bitirdim, işim aşım var. Bütün bunlar için Cenabı Hakk’a sonsuz şükürler olsun. Maddi olarak tamamım. Kimilerine göre ‘unumu elemişim eleğimi asma vakti gelmiş’. Katılmıyorum bu dediklerine, Cenab-ı Allah güç verdiği müddetçe çabalamaya devam edeceğim. Şu anda yüksek lisansa devam ediyorum “Hayata Dokunmak”, “Kör Öyküler” ve “Fati’nin Maceraları” olmak üzere üç kitabım yayımlandı.”
En acı olay kitapları elime alıp okuyamamak
Görebilen bir insan görme nimetinin ne kadar önemli olduğunu çoğu kez idrak edemeyebiliyor. Fakat öyle hayatlar var ki, hayatlarından çıkarılacak büyük dersler var. Halis Kuralay’ın hayatı da tıpkı böyle bir hayat.
“Yolda giderken bazen ayağım bir yere takılabiliyor, sendeliyorum veya değişik sıkıntılar olabiliyor. Bu yaşadıklarımın hiçbiri elime kitap alıp okuyamamaktan daha fazla üzmüyor beni. Kitabı elime almak, satırların arasında kaybolmak, düşüncelere dalmak, tefekkür etmek en çok istediğim şey. Fakat şikâyetçi değilim, bugünlerime hamdolsun.”
“İnsanlar sadece bir gözün şükrü için ömürleri boyu ibadet etseler, yine de şükrünü yerine getiremezler. Benim âcizane tavsiyem: Olumsuzluğa kapılıp kötü düşünmeyin. Dünyanın derdine düşüp, ahiretinizi unutmayın. ‘Azimli sıçan, taşı deler’ diye bir söz var. Bir fare bile küçücük yüreğiyle, azmederek çalışarak taşı delmeyi başarabiliyorsa, insanların inanıp da başaramayacakları şey yoktur.
Önce çalışmaktır sonra dua dinin esası Ancak ve ancak kabul olunur çalışanın duası
Azmedin, çalışın geri kalan tarafı Hazreti Allah’a bırakın. Bırakın ki hakkınızda hayırlısıysa, kendiliğinden gerçekleşiverir zaten.”