Bir Garip Kömür Sobası
Her insanın içinde bir hazan vardır. Hazan bazen yakar, bazen gözyaşı olur gözden akar. Hatırlatır geçmişi, geçmiştekileri. Ve her anının, zamanında esir kaldığını…
Hüzün vakti vurduğunda yumar insanoğlu gözlerini. Geçmişin fısıltısı gelir kulaklarımıza. Soğuk esen bir hazan rüzgârından kaçarken, geçmişten bir kapı aralanır. Güm güm yanan sobanın sıcaklığı dokunur kalbe. Isıtır içimizi…
Kıt kanaat, günde iki kez yakılan kömür sobasının başında, başımızı koyduğumuz çınarların dizlerinde dinleniriz.
Sahi neydi sobanın mahareti?
Birimizin derdiyle hep beraber dertlenmeyi, sorunlara birlikte çözüm bulma kabiliyetimizi geliştirirdi. Yuva olmayı, umutları, sevgiyi, hayalleri, dayanışmayı yeşertirdi sobalarımız.
Sabah namazıyla başlardı mesaiye. İkindi vakti ikinci kovayla devam ederdi nöbete. Bazen nazlanırdı da nazlanırdı yanmamak için, is içinde kalırdı ellerimiz. Ama tutuşunca da değmeyin keyfimize. Isındıkça borular, çıtır çıtır bir huzur sesi yayılırdı odaya. Toplanırdık sonra etrafına. Alevler harlandıkça, tavanda görsel bir şölen başlardı. Oda bir anda hayal bahçesine dönerdi. Devler, ateş orduları, süvariler… Kimi zaman da gece lambamız olurdu buğulu alevler.
Sobanın üzerinde yaşını başını almış zat edasıyla tıslarken isli güğüm, sıcak suyun varlığı güven salardı içimize. Sobalar evlerimizin fırınıydı, ocağı, çayhanesi, kestanecisi, mısırcısı…
Çocukların çalışma salonuydu sobalı odalar. Kütüphanesi, yemek odası, toplantı mekânı. Mayışmak diye bir şey vardı. Ne mümkündü sobanın nefesinde uykuya direnmek? Tüm aile bireylerini bağrına basıp uyuttuğu, şefkatli bir kucaktı, birlikteliğin anlamını öğreten.
Kafa dinlemek için kabuğuna çekilmek yoktu o zamanlar. Kimse bir münakaşadan sonra terk edip çıkamıyordu odadan. Küslük değil üç gün, sürmüyordu üç saat. Hor görmüyordu kimse kimseyi. Zira bir oda içinde birlikte yaşamak bunu gerektirmekteydi. O yüzdendi ki her sıkıntı o an çözülüyordu sobalı evlerde. Ailenin anlamını, her kış bastıran soğukla beraber tüm bireyleri bir arada tutan sobalarımız öğretti biraz da bizlere.
Evleri artık duman basmıyor, borularla ayrı ayrı odalara bölündü sıcaklıklar. Soba tutuşana kadar üşümüyor artık çocuklarımız, bu nedenledir ki anlamıyorlar üşüyenin halini.
Soba tutuşturma rutinindeki unutulmaz iş birliği son buldu. Herkes bir odaya dağıldı. İsli güğüm sustu, çay ocağı kapandı, kestaneci orada değil, mısırcı emekli oldu. Birlikteliğin ateşi söndü, yuvaların içi üşüyor bugünlerde.
Kaloriferli hayata geçmek, bir sınıf atlamak mı yoksa çağın güzel getirilerinden biri mi bilemem. Ancak getirdikleri kadar bizden pek çok yapı taşını da beraberinde götürdü. Bir kömür sobasıyla neler gitti hayatımızdan, farkına bile varamadık.