Şiir Semasında Bir Yıldız: Ramazaniye
Edebiyatımızda Ramazan-ı Şerif hakkında yazılan şiirler öylesine rağbet görmüştür ki Ramazaniye adıyla maruf hususi bir tür ortaya çıkmıştır. Osmanlı insanı saray odalarından semai kahvehanelerine, tekkelerden türbelere, medreselerden çarşılara kadar insanın olduğu her yerde şiirle hemhal olmuştur. Belki de bu kadar zarif bir miras bırakmış olmaları bundandır.
Osmanlı’nın şiir iklimi öyle geniştir ki divan şairlerinin âleme saldığı sadaya bakarak yaşadıkları devri anlayabiliriz. İddia edilenin aksine halkın içinden doğan, kitleleri her hali ve tavrıyla kucaklayan divan şiiri, modern şiire nazaran çok daha anlaşılır bir durumdadır. Ve pekâlâ halk ile iç içedir.
Yaptığı çeşmenin tarihini şiirle düşen, camilerin, sebillerin ve vakıfların kitabelerini şiirle yazan, hikâyesini dahi şiirle anlatan ecdadımız, elbette Ramazan-ı Şerif’i de şiirle anlatmıştır.
Ramazan ayına mahsus şiirler
Osmanlı’da hürmet şiir ile gösterildiği ve ihsan da şiirle geldiği için Ramazaniyeler genellikle devlet büyüklerine arz edilmek üzere kaleme alınırdı. Ramazaniyelerin neredeyse tamamı kaside türündeydi. Beyit sayıları da umumiyetle on ile yirmi arasında değişmekteydi. Elbette kasideden başka terkibibend, gazel, murabba, tuyuğ, ilahi, rubai ve hatta mesnevi türünde Ramazaniyeler de vardı.
Ramazan-ı Şerif konusunda mesnevi tarzı eserlerde hususi bölümler meydana getirilmesi 15. yüzyıla kadar uzasa da, ilk Ramazaniyeler 17. yüzyılda ortaya çıkmaya başladı. Hiçbir şair bigâne kalamazdı ona. Dolayısıyla hızla yayıldı Ramazaniye geleneği.
Enderunlu Fâzıl, Şeyh Galip, Sabit, Nazım, Nadîm, Enderunlu Vâsıf, Sümbülzâde Vehbî, Edirneli Kâmî, Koca Ragıp Paşa gibi şairlerin Ramazaniyeleri meşhurdu. En fazla Ramazaniye kaleme alan şairimiz ise on üç kaside ile Enderunlu Fâzıl’dı.
Bu tür, 17. ve 18. asırda öyle revaç buldu ki Bahtî mahlasıyla şiirler yazan Sultan I. Ahmed Han da bir Ramazaniye kaleme almış ve Ramazan-ı Şerif’i selamlamıştı:
On bir aydır gideli biz de çekerdik hicran
Merhaba etti yine bizimle Şehr-i Ramazan.
Ramazaniyelerin anlattıkları
Ramazaniyelerde, Ramazan uygulamalarının tamamını müşahede etmek mümkündür. Kurulan iftar sofraları, kandiller, camilerin ihtişamı, sahura kadar süren muhabbetler, o aya mahsus aydınlatılan sokaklar, teravih namazları, mahyalar ve Ramazan-ı Şerif’e has olan daha pek çok güzellik bütün detayıyla girmiştir Ramazaniyelere. Hilalin gözlenmesi, oruç, imsak, iftar ve sahur ise olmazsa olmaz mevzulardandır.
On sekizinci yüz yıl şairlerinden Nazım Yahya’nın
Bir sütûn-ı nûrdur kim her minâre tâ seher
Şu’le-i kandîl-i berk-efşân ile rahşân olur
Beytinde minareler birer nur sütunu gibi seher vaktine kadar parlamaktadır. Kâmî ise Ramazan-ı Şerif gecelerinde uyanık olmak gerektiğini hatırlatır. Ola ki o gece Leyle-i Kadir’dir.
Bilelim kadrini savmın gece kâim olalım
Olmaya göz göre kadri gözümüzden pinhân
Şair Zâtî, Ramazan-ı Şerif’i aziz bir misafir olarak görür. Misafir hoşça gelmiştir, hoşça ağırlanmalıdır.
Gönderdi Hudâ çün bize mihman Ramazânı
Hoş tutmağa niyyet edelim biz dahi anı
Ramazan-ı Şerif’le ilgili en fazla rağbet gören şiir mevzuları “karşılama” ve “uğurlama”dır. Yukarıda bir beytini zikrettiğimiz Bahtî mahlaslı Sultan Ahmed Han’ın şu gazeli ne güzeldir:
Merhabâ merhabâ meh-i Ramazân
Merhabâ halka rahmet-i Rahmân
Merhabâ verdi âleme ziynet
Merhabâ ey müzeyyen-i devrân
Gülşen-i mahfel içre medhin okur
Merhabâ deyü cümle hoş elhân
Rahmet oldu Muhammed ümmetine
Merhabâ ey refîk-i ehl-i cihân
Edeli Bahtî vasfını teşbih
Eyleyüpdür ana ‘atâ Sübhan
Sultan Ahmed’in “merhaba”sına mukabil, Eşrefoğlu Rumi’nin uğurlama kıtası da burada zikredilmelidir. Zira gelişi bir rahmet olan ol mübarek Ramazan-ı Şerif’in gidişi de başka bir hüzündür.
Elvedâ ey mâh-ı tâbân elvedâ
Elvedâ ey mihr-i Yezdân elvedâ
Elvedâ ey âfitâb-ı şer’i dîn
Elvedâ ey mâh-ı tâbân elvedâ
Ramazaniye bir Osmanlı geleneğidir. Bir Osmanlı idrakidir. Bir Osmanlı anlayışıdır. Ecdadımızın muhteşem irfanının ve kelimelere sirayet eden derin ufkunun bir tezahürüdür. Ve Osmanlı’nın yıkılışına dek sürmüştür.
Sonraki şairler Ramazan-ı Şerif hakkında şiirler yazmamış mıdır? Elbette ki yazmışlardır. Fakat o eski Ramazanlar, o eski şairleri de alıp gitmişlerdir.