İnsanlar hiper enflasyonun olduğu ekonomik çöküşün ortasında nasıl yaşıyor? Adeta bir kaçış ülkesi konumuna düşen Venezuela’da neler oluyor? İki yıldır bu ülkede neler olup bittiğini, birebir şahit olduğum hadiseleri, varlık içinde çekilen yoklukları ve insanların açlık sınırında vermiş oldukları hayat mücadelesini anlatmaya çalışacağım.
Konu ekonomi olduğu için Venezuela’nın tarihi, coğrafyası, eskiden kurulan Osmanlı-Venezuela ilişkilerine hiç girmiyorum… Yalnız, başkent Karakas’ın adının Karakaş’tan geldiğini, bir zamanlar Osmanlı ile iyi ilişkiler içerisinde olduklarını ve Balkan Savaşları için Sadrazam Kamil Paşa’ya asker göndermek üzere bir mektup yazdıklarını bilmekte fayda var.
Ülke, ismini İtalyan denizci Americo Vespucci’nin, İtalyancada “Küçük Venedik” anlamına gelen “Veneziole” diye adlandırmasından almış. Daha sonra 300 yıl İspanya’nın sömürgesinde yaşamış. Ta ki Simon Bolivar’a kadar… Simon Bolivar bağımsızlık mücadelesi vermiş bir lider. Para birimleri olan “Bolivar” da bu isimden geliyor. Bu bilgilerle iktifa edelim; zira o sahaya girersek çıkamayız. Orası ayrı bir dosya konusu… Gelelim günümüze.
Kolaylıktan zorluğa
2016 yıl sonu itibariyle dünya genelindeki petrol rezervi 1,7 trilyon varil olarak tespit edilmiş. Bunun ise %17,6’sı Venezuela’ya ait. Bu rakam, dünyanın petrol zengini olarak gördüğü Suudi Arabistan’ın bile üzerinde. Bu vesileyle Venezuelalılar uzun yıllar boyunca refah ve huzur içinde yaşamışlar. 2000 yılında kişi başına düşen 4.800 doları; 2010 yılında 10.000 dolar seviyesine çıkarmayı da başarmışlar. Mevcut idareden önceki dönemde; yani Hugo Chavez döneminde her şey iyi ve ileriye dönük ilerlerken iki mühim hadise yaşanmış.
Bunların birincisi, “iç işler” olarak nitelendirilebilir. Çünkü ülke içerisindeki kargaşalar, adeta çığrından çıkan rüşvetler, basiretsiz ve liyakatsiz insanlara atfedilen görevlendirmeler, sırf “benden olsun” anlayışıyla yapılan atamalar, eleştirinin rafa kaldırılması, düşüncenin sekteye uğraması ve hemen hemen her vazifeye “mümkün ola padişahım belki derya tutuşa” diyebilecek evsafta sözde insanların atanması sıralanabilir.
Bu elbette bir anda yaşanmış, hemen oluşmuş bir durum değildi. Süreç söz konusuydu. Tıpkı küçük bir günahla kalpte oluşan kara bir nokta gibiydi. Vehle-i ulâ cihetinden bakıldığında; minnacık, önemsiz, göz ardı edilebilecek bir şeydi. Fakat o küçük noktaların birleşip bir gün tamamen kalbi karartması gibi bu fütursuz işler de böyle böyle birikmişti.
Bu şekilde gelinen noktanın verdiği ızdıraplar ilk etapta hissedilmez, hissedilemez. Çünkü hâlâ ülkede altın bilezik olarak petrol duruyordur. İnsanların rahatı ve huzuru bu minvalden bakınca yerindedir. Yukarılarda rüşvetler dönüyormuş, liyakatsiz insanlar görevlendiriliyormuş, haksızlıklar artmış vs. Gelin görün ki günün birinde, dünyadaki petrol fiyatları 100 küsur dolar seviyesinden 30 dolar seviyesine kadar düşüvermiş…
Şaka mı, gerçek mi?
Şimdi başlıyoruz… Eskiler öküz öldü ortaklık bitti demişler. Muazzam petrol rezervleri olan bir ülke; ihracatının da %95’ini bu petrollere dayandırmışken, bir anda fiyatların böylesine düşmesi, ortaya diğer kirli çamaşırların dökülmesine yol açmış.
İnsanlar daha önce ses etmedikleri kişilerin yemesine, içmesine karışmaya başlamış. Yapılan haksızlıklara, artan baskı ve zulümlere, devlet bütçesinden har vurup harman savurmalara, ses çıkaranlar olmuş. Hala da oluyor…
Ama… Ne yazık ki… Atı alan Üsküdar’ı geçmiş.
Son 10 yılda enflasyon öylesine yükselir ki insanlar artık temel besin maddelerini bile almakta zorlanırlar. Patates, un, şeker gibi ürünleri ya alamıyorlar veya da almak için en az 2-3 hafta çalışmaları gerekiyor. Burada ciddi hadiseler yaşanıyor. Ekonomik krizin boyutunu insanlar iliklerine kadar hissediyor. Şu ana kadar iki milyon insan ülkeyi terk etti. Yeni göç dalgaları da devam ediyor. Bir yandan sınırda bekletilen Venezuelalıları da bütün dünya izliyor.
Şakaysa komik, gerçekse hiç komik olmayan vakalar yaşanıyor. Mesela bunlardan biri ve sık sık tekrarlanan, açıklanan enflasyon rakamları. Venezuela hükümeti, ağustos ayı enflasyon rakamını % 220; eylül ayı enflasyon rakamını ise % 128 olarak açıkladı.
Ne mi yapıldı? Bütün Venezuela halkı hayret ve ibretle izledi, dinledi. Belki içlerinden bazıları bizim ifadelerimizle şöyle fısıldadı: “Bu da geçer ya hû.” Venezuelalılar ne mi dedi?
“Allah-u âlem…”
Sokağın gerçek görüntüsü
Habercilerin genel bir mottosudur. “Kötü haber, iyi haberdir.” Batı medyasına zaman zaman bakıldığında Venezuela ile ilgili kötü haberleri görüyoruz. Hatta hemen hemen bütün dünyanın gündeminde. Buna özellikle başkent de Karakas ile ilgili haberlerde rastlanıyor. Venezuela’nın başkenti, hep bir çatışma, ayaklanma ve sokak kavgalarının hakim olduğunu yansıtan haberlere sıklıkla yer veriliyor. Bir de madalyonun diğer yüzüne bakmak lazım. Venezuelalılar ülkeleri hakkındaki bu haberlerle ilgili ne düşünüyorlar?
Yapılan saha araştırmasında farklı görüşler olsa da hemen hemen ülkenin yüzde ellisi, Batı medyasının yansıttıklarını savunmuyor, kabullenmiyor ve tam tersi olduğunu ileri sürüyor. Hatta üst düzey bazı isimler ambargo uygulayan ülkelerin başta ABD’nin kendilerini kıskandığını iddia ediyor.
Bu iki görüşü de ifade ettikten sonra; yaşadıklarıma bakıyorum. Karakas caddelerinde bir iş için arkadaşımla dolaşırken bir anda etrafımızı saran 2-3 kişilik eli silahlı insanlar önümüzü kestiler. Gündüz vakti göğsümüze silahı dayadılar. Ortalıkta insanlar işine gücüne koşuştururken biz ayaküstü soyulduk. Telefonlarımız ve cebimizdeki birkaç kuruş böylelikle uçtu.
Sonradan öğrendik ki burada soyulmamak için kılık kıyafet yönetmeliğine uymak gerekiyormuş. Yani bizim gibi, böyle bir usul ve üslupla gömlek, pantolon, ceket ve tertemiz bir halde yürüyünce; eşkâli bozuk tipler tarafından hedefe alınıyormuşuz. Giden bir telefon olsun, dedik ve usulü, üslubu bozmadan yürüyüşümüze devam ettik.
Nitekim bir daha da başımıza böyle bir şey gelmedi.
Sonuç o ki, Batı medyasının abarttığı kadar kötü değil. Hayat devam ediyor. Ama kendilerinin ifade ettiği kadar da tozpembe değil. Ciddi anlamda ızdırap çeken insanlar da azımsanmayacak ölçüde.
Her şey petrol değilmiş
Tersinden okuyalım: Petrol, her şey değilmiş. Gerçek manada krizin derinliği, 2014 yılının haziran ayına uzanıyor. ABD’nin yapmış olduğu enerji hamleleri ve uyguladığı ambargo, ülke ekonomisine ilk büyük darbeyi o zaman vurmuş. Petrol fiyatları % 70 oranında düşmüş. Bu düşüş, ilerleyen 4 yıl boyunca da devam etmiş.
İşin farklı ve ibretlik boyutlarından birisi ise alternatiflerinin olmaması. Yani bu insanlar genel olarak petrole o kadar çok güvenir hale gelmişler ve öylesine bel bağlamışlar ki tarım, hayvancılık, gıda gibi hiçbir sektörde ilerlememişler. Kendilerini hiçbir farklı alana yönlendirmemişler. Bunu; gerek hükümet devlet politikası olarak yapmamış gerekse halk, münferit manada böyle bir girişime tevessül etmemiş.
Petrole bu kadar güvenmeleri atalarımızdan yadigar şu sözü kulaklarına küpe etmelerini gerektiriyor:
“Güvenme güzelliğine bir sivilce yeter,
Güvenme servetine bir kibrit yeter.” Sonuç: Hiper enflasyon
Venezuela Devleti bütün bu menfi girişimlere karşı kayıtsız kalmadı. Elbette onlar da kendilerince karşı hamlelerde bulundular. Yeni ekonomi paketleri hazırladılar. Paradan 5 sıfır attılar. Enflasyonla mücadele seminerleri düzenlediler. İdari ve mali tedbirler aldılar; fakat kazın ayağı öyle değildi.
Ne aldıkları önlemler bir netice verdi ne de herhangi bir neticeye ulaşabildiler. Hatta elindekileri de kaybettiler. Çünkü koca ülke adeta, finans hareketlerinin test edildiği açık hava müzesine dönüşmüştü. Ülkenin, aklı başında bazı insanları bu durumu açıklarken; hükümetin vaktinde gerekli adımları atmayıp yapması gereken yatırımları yapmamasına bağlıyor. Bununla birlikte, her alanda dışarıya bağlı bir ülke konumuna gelmenin de faturasını yine hükümete kesiyorlar.
2018’in başından itibaren devam eden petrol düşüşü, ülkeyi bugünkü uçurumun eşiğine sürükledi. Amerika tarafından uygulanan ambargolara ve finans sahasında yapılan köşeye sıkıştırılmalara daha fazla dayanamayan Venezuela; tarihinde hiç görmediği ciddi bir krizle karşılaştı. Hiper enflasyon %4.000.000 oranında zıpladı.
Umutla bekleyiş
Gemileri önce fareler en son kaptanlar terk edermiş. Burada ülkeyi önce kimin terk ettiğini net olarak söylemek güç olsa da en son yabancı yatırımcıların gittiği biliniyor. Çünkü o sermaye sahipleri; beklediler, baktılar, sabrettiler… Son dakikaya kadar, ne koparabiliriz diye ince hesaplar peşinde koştular. Gördüler ki sineğin yağını bile çıkarmışlar; artık gidebiliriz, dediler…
Şimdi Venezuela; tek başına, göçlerin haricinde kalan 28 milyon nüfusuyla, hala devam eden ambargosu ve değersiz petrolüyle bu girdaptan çıkış yolu arıyor…
Ne diyelim? Umut, onların ekmeği… Bekliyorlar…
Başkent Caracas’ın adının türkçe karakaş kelimesinden geldiğini belirtmişsiniz. Bununla ilgili herhangi bir kaynak paylaşma imkanınız varsa sevinirim. Başka yerde bulamadım, açıkçası ilgimi de çekti. Teşekkür ederim.