AraştırmaKapakSağlıklı Hayat

Nasıl Erir Bu Göbek?

Buz Dağının Görünen Kısmı

Hazır yaz aylarını yeni geçmişken, yazın yiyip içtiklerinizi boğazınıza dizmek gibi olmasın ama; siz biraz kilo mu aldınız? Bize almışsınız gibi geldi. O yüzden bu konuyu dergimizin sayfalarına taşıdık ve canınızı biraz sıkmaya karar verdik. “Yok yok, iyisin böyle iyisin.” diyenlere pek kulak asmayın. Onlardan daha fit olmayın diye böyle söylüyor olabilirler. En iyisi siz bize kulak verin. Dost acı söyler.

Tereddüdünüz mü var? Tam bir kıyam halinde, omurganızı hiç bükmeden aşağı baktığınızda ayaklarınızı göremediğinizin farkındayız. Çünkü gözlerinizle ayaklarınız arasında “göbek” lakaplı, yağla örülü bir tepecik.  Ceketin düğmesi de artık zor kapanıyor olabilir. Belki yedeği falan yoktur diye, siz düğmeyi kaybetmeden biz bu göbek meselesini aydınlatalım dedik.

Göbek nedir, neyin nesidir, nasıl ve niçin oluşur, nasıl kaybolur, enine boyuna hepsi bu yazıda.

Nedir bu göbek denilen şey?

Göbek kelimesi nereden geliyor diye şöyle bir baktık ki epey eskiden geldiğini gördük. O yüzden etimolojisini dil bilimcilere bırakıp fizyolojisini tanımlamak istedik. En basit ifadeyle göbek, vücudun orta bölümünde oluşan fazla yağlanmadır. Yani kilolu olma hali, obezitenin basamağıdır.

Obezite deyince aklınıza hareket yetenekleri oldukça kısıtlanmış çok kilolu insanlar geliyor olabilir. Ancak obezite fazla kilolu olmaktır ve fazlalığın derecesine göre sınıflandırılır. Fazla yağlanmanın erkek tipi (android) olanına göbek denir. Erkek tipi denmesinin sebebi çoğunlukla erkeklerde görülmesidir; ancak kadınlarda da görülebilir. Aynı yağlanma, kadınlarda daha çok vücudun alt bölümlerinde olur. Bunun fizyolojik sebepleri vardır. Genel olarak erkek tipi (android tip, göbek) ile kadın tipinin (jinoid tip, gluteofemoral) ikisi de fazla yağlanma olduğundan bu yazıda her iki türden de bahsedeceğiz.

“Buradan karnımı içine çekince küçülen göbeğime sesleniyorum; madem içeride yer var ne diye dışarıya taşıyorsun?”

Eskiden varmış, bugün de var, peki yarın?

Obezite, günümüzün en büyük sağlık problemidir. Modern dünyada sağlıksız beslenme ve hareketsiz hayatın en ‘ağır’ sonucudur. Ancak bu problem sadece bizim çağımıza özgü değil. Obezlik, milattan önce 20.000’li yıllara kadar uzanıyor. Bu görüşlerin temelinde elbette arkeolojik kazılar bulunuyor. Yazıdan önce mağara duvarlarına çizilen resimler, heykeller ve sonrasında yazılı kaynaklar, obezitenin varlığına işaret ediyor.

Yerleşik hayata geçmeyle birlikte kadınların evden, erkeklerin avdan sorumlu olması, ilk önce kadınlarda kilo artışını başlatmış.  Sadece Çatalhöyük’te yapılan kazılarda 2000’den fazla şişman kadın heykeli bulundu. Dünyanın birçok yerinde ve birçok sayıda, farklı dönemlere ait, bugünün tabiriyle ‘obez’ insan heykelleri bulundu.

Ancak geçmiş tarihlerde obezite problemi çok faydalı olarak görülmüş. Böyle insanlar toplumda güçlü, zengin, üstün olarak değerlendirilmiş.

Medeniyet geliştikçe kilolu olma durumu farklı anlamlar kazanmış. Birçok toplumda tıpla uğraşan insanlar, fazla kilonun bir sağlık problemi olduğunu ifade etmişler. Ulaşılabilen yazılı kaynaklara bakıldığında, bilim insanlarının çoğunun obeziteye kafa yorduğunu, sebepleriyle alakalı farklı görüşler ortaya koyduğunu ve benzer tedavi yöntemleri benimsediğini görüyoruz.

Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) “Her hastalığın başı mideyi doldurmak, her ilacın başı da çok yiyip içmekten sakınmak, perhiz etmektir.” buyurmuşlar.

Milattan önce 5. yüzyılda Hipokrat, şişman insanların şişman olmayanlara göre ani ölüm riskinin daha yüksek olduğunu ifade etmiş. Ondan 500 yıl sonra Gallen, obeziteyi orta ve aşırı olmak üzere sınıflandırmış. İbn-i Sina ise ilk kez şekerli idrardan söz ederek diyabetle ilgili ilk tıbbî kaydı tutmuş, obezite ve tehlikelerinden söz etmiş.

Obez bir insana ait ilk kadavra incelemesi 1679’da yapılmış ve yağ dokusunun vücuttaki yerleşimi tanımlanmış. İlk kez 1940’lı yıllarda abdominal obezitenin (android tip, göbek) diyabet, ateroskleroz, gut gibi hastalıklarla bağlantılı olduğuna dikkat çekilmiş. 1960’ta ortaya atılan “Tutumlu Genler Hipotezi” ile ilk kez obezitenin genetik temeline değinilmiş. Obezitenin android-jinoid olarak sınıflandırılması ise 1974’te yapılmış. İnsülin direnci ve abdominal obeziteye bağlı ölümcül bir kısır döngü olan Metabolik Sendrom (MetS) da 1980 yılında tanımlanmıştır.

Kilolarımın adı ne?

Buraya kadar sürekli “obezite” kelimesini kullanmış olmamız sizi korkuttu mu? “Biraz fazla kilom var diye, ben de mi obez sayılıyorum?” şeklinde düşünmüş olabilirsiniz. Korkmayın, konu sağlık dilinde bu kelimeyle işlendiği için obezite deyip duruyoruz. “O zaman ben neyim?” derseniz, gelin şu fazla kilolara bir isim koyalım.

Vücutta oluşan fazla yağlanma, BKİ (Beden Kitle İndeksi) değeriyle yorumlanır. Cep telefonlarının hesap makinesi açıldıysa BKİ formülünü veriyoruz:

BKİ= [(boy (m) ×boy (m)] ÷ kilo (kg)

BKİ’nizi bulduysanız, çıkan değeri yorumlamanız için BKİ değerlendirme tablosunu da şuraya bir yere koyuyoruz.

BKİ SINIFLAMA

< 16                Ağır düzeyde zayıf

16 – 16,9       Orta düzeyde zayıf

17 – 18,5       Hafif düzeyde zayıf

18,5 – 24,9    Normal

25 – 29,9       Toplu (hafif şişman)

30 – 34,9       Şişman (1. derece obez)

35 – 39,9       2. derece (ciddi) obez

≥ 40                3. derece (morbid) obez

Fazla kilolar ne zaman endişelendirmeli?

BKİ sınıflama tablosundan da anlaşılacağı üzere 25’e kadar, her şey yolundadır. 25’in üzerine çıkıldığında vücut yağ depolamaya başlamıştır ve fazla kilolar birikmektedir. Uzaklardan bir alarm sesi duyulmaya başlar. Günlük işler kişiye daha fazla yorgunluk verir. Eğilip doğrulurken ve merdiven çıkarken nefes alıp vermede zorluklar baş gösterir.

BKİ değeri 30’a ne kadar yaklaşırsa tehlike sinyallerinin şiddeti o kadar artar. Daha fazla terleme, yorgunluk, kemik ve eklemlerde ağrı, el ve ayaklarda ödemleşme, çoğunlukla insülin direncine bağlı kan şekeri düşüklüğü, açlık krizleri, doyduğunu hissedememe, kalpte ritim bozukluğu ve soluk alıp-vermede zorlanma art arda gelen sorunlardır. 30’un üzerine çıkıldığında, fazla kiloların ismi artık obezitedir.

Maalesef ki obezite kalabalık bir hastalıktır. Gelirken yanında diğer hastalıkları da getirir. Koroner kalp hastalığı, ateroskleroz (damar tıkanıklığı), insülin direnci ve devamında şeker hastalığı, karaciğer yağlanması, hipertansiyon, gut, kolesterol hastalıkları ardısıra gelmeye başlar. Dahası, obez kişilerin beslenmesinde antioksidan besinler az bulunduğundan ve vücuttaki bütün toksinler adipoz (yağ) dokuda depolandığından, obezitenin neticesi çoğunlukla kanserdir.

Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre obezite, tip 2 diyabetin %80’inden, koroner kalp hastalığının %35’inden, hipertansiyonun %55’inden sorumludur. DSÖ 2016 verilerine göre dünyada 650 milyon obez, 1,9 milyar fazla kilolu insan bulunuyor. Her yıl yaklaşık 2,8 milyon kişi fazla kilo veya obezite nedeniyle hayatını kaybediyor. Türkiye verilerine göre obezite engellenmiş olsa ölümlerin erkeklerde %12, kadınlarda %16’sı önlenmiş olacak.

“Eğer dünya üzerinde 100 kilo isen, Mars’taki kilon 38’dir. Yani sen kilolu değilsin sadece yanlış yerdesin.”

Yetmezmiş gibi bir de dünyaya yük oluyoruz

Biraz garibinize gidecek ama hiç işimiz yokmuş gibi oturduk, insanların dünyaya ne kadar ağırlık yaptığını hesapladık. 2017 verilerine göre dünya nüfusu yaklaşık 7,5 milyar. İnsanları ortalama 70 kilogram düşünürseniz dünyaya 52,5 milyon ton ağırlık yapıyoruz. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre yaklaşık 2 milyar insan fazla kilolu. Fazla kilolu kişileri ortalama 85 kilogramdan düşünürseniz, her birinde 15 kg fazlalık, dünyaya fazladan 3 milyon ton ağırlık yapıyor. Yine DSÖ verilerine göre 650 milyon insan obez. Obez kişileri ortalama 100 kilogram üzerinden düşünürseniz, her biri 30 kilogram fazlalık, dünyaya fazladan 1,95 milyon ton ağırlık yapıyor. Yani toplamda fazla kilolarımız yüzünden dünyaya 4 milyon 950 bin ton fazla ağırlık yapıyoruz.

Türkiye’nin kilo karnesi

Bütün dünyada hareketsiz hayat ve sağlıksız beslenmeye bağlı fazla kiloluluk hâkim. Türkiye bu konuda da çağın gerisinde kalmıyor. Ülkemiz en kilolu ülkeler arasında dünyada 15. sırada. Ortalama Beden Kitle İndeksimiz 27,3. Yani fazla kilolu bir ülkeyiz.

Kilo değerlendirmesinde kullanılan önemli parametrelerden biri, bel çevresi uzunluğudur. Ülkemizde bel çevresi ortalaması kadınlarda 89,7 cm, erkeklerde 93,6 cm. DSÖ’ye göre sağlıklı insanlar için bel çevresi sınırının erkeklerde 94, kadınlarda 80 cm olduğunu da belirtelim. Bu durumda erkekler sınıra yakın olsa da aşmamışlar, ancak kadınlar sınırı çoktan altüst etmişler. Türk kadını, maalesef, en kilolu kadınlar sınıfında dünyada birinci sırada geliyor. Abdominal yağlanma (yani göbek), normalde erkek tipi yağlanma olarak kabul edilmesine rağmen, ülkemizde kadınlarda daha çok görülüyor. Erkeklerin abdominal yağlanma oranı %21 iken, kadınlarda bu oran %51.

Türkiye’de her 3 kadın ve her 5 erkekten 1’i obez. Her iki kadından birinde abdominal yağlanma mevcut. Bunun ağır bir sonucu olarak, TÜİK verilerine göre Türkiye’de ölüm oranı en yüksek hastalıklar, dolaşım sistemi hastalıkları ve buna bağlı ölümler de kadınlarda erkeklerden daha çok görülüyor.

Genleriniz yemeyi seviyor olabilir

Gelelim asıl meseleye. “Su içsem yarıyor.” diyenlerle, “Yiyip yiyip kilo almıyorum.” diyenler arasında bir “iç” savaş çıkmadan, bazı şeylere açıklık getirelim. Şunu belirtelim ki iki taraf da doğru söylüyor. Kiloların en önemli sebebi, gereğinden fazla kalori almaktır. Ancak genler bu olay üzerinde o kadar etkindir ki bazı insanlarda aldıkları fazla kalori hemen yağa dönüşüp depolanırken, bazılarının vücudu daha fazla tolerasyon gösterir.

Sonuçta, eğer gerçekten düzenli olarak harcanandan daha fazla kalori alınıyorsa, her iki taraf için de fazla kilo kaçınılmazdır. Düzenli olarak yeterli ve dengeli beslenen insanlar, ara sıra yemeği fazla kaçırdığında elbette bu kalorilerin hemen yağa dönüşüp kilo artışına sebep olması beklenmez. Ancak bu fazla kaçırma durumu devam ederse, yiyip yiyip kilo almayanlar da madalyonun arka yüzüyle çok yakında karşılaşırlar.

Genlerin yağ metabolizması üzerinde oldukça etkili olduğunu belirtmiştik. O kadar ki ileri düzeyde kilolular üzerinde yapılan çalışmalar, bu vakaların çok az kısmının gerçekten fazla yemeye bağlı olduğunu, çoğunun genetik faktörlerden ileri geldiğini gösteriyor. Son 50 yıldır yapılan araştırmalarla, obezitenin sebepleri arasında 300 gen ve 24 kromozomun katkısı olduğu tanımlandı. Bazı genler obeziteye karşı korurken, bazılarının tetiklediği görüldü. Yağ metabolizması üzerinde söz sahibi bunca genin varlığı, obezitenin binlerce çeşidinin olabileceğini gösteriyor.

“Evlilikte, kadın kilo almaya başlar; kadın kendini bıraktı olur. Erkek kilo alır; karısı iyi baktı olur.”

İnsanın fazla kilolu olma durumu, anne karnında bile değişebiliyor. Yapılan araştırmalarda, gebeliğin ilk 6 ayında açlığa veya yetersiz beslenmeye maruz kalan annelerin çocuklarının, hayatın ilerleyen dönemlerinde obez ve metabolik sendromlu olma eğiliminde olduğu görüldü. Bunun sebebi, fetal dönemde yetersiz besinle vücuda gelmiş bebeklerin genlerinin, ortamdaki yetersizliğe uyum sağlayacak şekilde kodlandığı ve dünyaya geldikten sonra yeterli yiyecek bulduklarında, vücutlarının bunu fazla algılayıp yağa çevirdiği düşünülüyor.

Bunun aksine anne, gebeliğin ilk 6 ayında değil de son 3 ayında açlığa maruz kaldığında, bebeklerin hayatın ilerleyen döneminde normalden daha zayıf olma eğiliminde olduğu görüldü. Bunun sebebi ise kuvvetle muhtemel ki; bebekler, anne karnındaki en hızlı büyüme ve gelişmeyi son 3 ayda yaşarlar. Bu dönemdeki yetersiz beslenme, bebeğin doğum kilosu bakımından prematüre olmasına sebep olduğundan, hayatına gelişimi zayıf olarak başlıyor ve böyle devam ediyor.

Yine araştırmalar anne ve babanın fazla kilolu olduğu ailelerde çocukların da fazla kilolu olduğunu gösteriyor. Bunda genetik kodlanmayla beraber, ailelerin beslenme alışkanlıkları da oldukça etkin.

Obezite, basit bir irade eksikliği olmadığı gibi, genetik yatkınlık olsa bile, alınan ve harcanan kalori dengesine dikkat edildiğinde, insanın obeziteye yakalanması beklenmez. Aynı şekilde genetik olarak şanslı olan, vücutları kilo almaya dirençli insanlar da sürekli olarak harcadıklarından daha fazla kalori aldığında fazla kilo kaçınılmazdır.

İçeride neler oluyor?

Yağ metabolizması nasıl çalışıyor, kilo almak ve zayıflamak dediğimiz olaylar nasıl gerçekleşiyor, android ve jinoid tip yağlanmanın fizyolojisi nasıl işliyor? Bütün bunları açıklayabilmek için sizi hücresel boyuta inmeye davet ediyoruz.

Yağ hücrelerine adipozit denir. Adipozitler deri altında kalın ve koruyucu bir tabaka halinde bulunurlar. Bir araya gelerek yağ dokuyu (adipoz) oluştururlar. Adipoz dokunun en önemli görevi, vücut ısısını sabit tutmak ve organları korumaktır. Yetişkin bir kadının beden ağırlığının %25’i, yetişkin bir erkeğin ise %15’i adipoz dokudur. Her iki cinste de temel yağ doku kemik iliği, kalp, dalak, akciğer, barsak, böbrek ve sinir sisteminde bulunur ve organların işlevi için gereklidir. Adipoz dokunun kalanı depo yağdır, deri altında, göbekte ve organ çevrelerinde bulunur. Adipoz doku oranının olması gerekenin altına düşmesi de üzerine çıkması da sağlık için tehlikelidir.

Elma dersem çık, armut dersem yine çık 

Yağ dokusunun bedendeki dağılımını genetik faktörler belirler. Yağın bedenin alt bölümünde depolanması, armut tip (jinoid, gluteofemoral) yağlanma olarak bilinir ve daha çok kadına özgüdür. Yağın bedenin üst bölümünde (bel ve karın çevresinde) toplanması, elma tip (android, abdominal, göbek) olarak bilinir ve daha çok erkeğe özgüdür.

Hayatî organlar, bedenin üst bölümünde bulunduğundan, android tip yağlanmada bu organlar tehlike altındadır. Kalp hastalığı, hipertansiyon, karaciğer yağlanması, kolesterol, tip 2 diyabet gibi hastalıklar göbek tipi yağlanmadan kaynaklanır. Göbek tipi yağlanmanın daha çok erkeklere özgü olmasının sebebi, kadınlardaki östrojen hormonunun karın bölgesindeki yağlanmayı baskılaması ve vücudun alt bölgesine toplamasıdır. Ancak 40-45 yaşından sonra östrojen hormonu azalmaya başladığı için, kadınlarda da yağlar, karın bölgesine toplanmaya başlar. Yani östrojenin koruyuculuğu ortadan kalkar.

“Fazla kilodan kurtulmak için önce başınızı sağa sonra sola çevirin. Bu egzersizi size her yiyecek ikram edildiğinde 3 kez tekrarlayın.”

Yağ artışı nasıl olur?

Yağ dokusunun artışı, var olan yağ hücrelerinin genişlemesi (hipertropi) ve yeni yağ hücresi oluşumu (hiperplazi) olmak üzere iki şekilde olur. Hiperplazik yağlanma daha çok hayatın ilk döneminde gerçekleşir ve büyüme-gelişme için gereklidir. Normal bir insanda en hızlı yağ hücresi oluşumu, hayatın ilk 6 ayında olur ve 5.5 yaşına kadar devam eder.

İlk 6 aydan sonra ek gıdaya geçişle birlikte beslenmeye dikkat edilmezse haddinden fazla yağ hücresi oluşur. Bir kere oluşmuş yağ hücresi asla kaybolmadığından, özellikle 5.5 yaşına kadar çocuklardaki fazla yağlanma, ergenlikte ve yetişkinlikte obezitenin işareti sayılır. Hücreler yok olmadığı için hücre artışına bağlı yağlanmayı (hiperplazi) geri çevirmek çok zordur. Bu yaşlar, yetişkinlikte şişmanlık için kritik dönemlerdir.

Kadınlarda gluteofemoral bölgede görülen yağ artışı da daha çok hiperplazik (hücre artışına bağlı) yağlanmadır. Bu yüzden bu bölgede oluşan yağlanmayı da geri çevirmek çok zordur. Kadınların erkekler kadar hızlı zayıflayamamasının önemli bir nedeni budur.

Hipertropide ise vücuda alınan fazla besinler, yağa dönüşür ve fazla yağ, var olan yağ hücrelerine eklenir. Bu şekilde bir yağ hücresi 1000 kat büyüyebilir. Yani sadece var olan yağ hücrelerinin genişlemesiyle vücudumuzdaki yağ dokusu 1000 kat artabilir. Yağ hücreleri maksimum boyuta ulaştığında fazla besin alımı devam ederse yeni yağ hücreleri oluşur ve bunlar da büyümeye devam eder. Kısacası kilo alımının bir sınırı yoktur. Ölüm dışında.

Kilonun matematiği

Zayıflama dediğimiz olay, büyümüş olan yağ hücrelerinin küçülmesidir. Yağ hücrelerinin görevi, yiyecek bol olduğunda kandaki yağları çekerek saklamak, yiyecek kısıtlı olduğunda veya aşırı fiziksel güç gerektiğinde, yağları depodan salarak enerji için kullanılmasını sağlamaktır. Zayıflama ve kilo almanın temel mantığı budur.

Mesela günlük ihtiyacı 2200 kalori olan bir yetişkin, besinlerle 1800 kalori aldığında, ihtiyacı olan 400 kalori için depo yağlar kullanılır. Aynı şekilde günlük ihtiyacı 2200 kalori olan bir yetişkin, besinlerle 2500 kalori alırsa, ihtiyaç fazlası 300 kalori, yağ olarak depolanır.

Temel matematiği böyle olsa da yağ metabolizmasının birçok inceliği vardır. Vücutta yağ metabolizmasından sorumlu bir dizi hormon bulunur.

Mesela leptin, yağ hücreleri tarafından üretilen ve beyne tokluk mesajını ulaştıran hormondur. Leptin eksikliği olan insanlarda tokluk hissi oluşmadığından obezite kaçınılmazdır. Leptin eksikliği sık görülen bir durum değildir. Ancak leptinin var olduğu halde işlev görememesi olan “leptin direnci”, obezlerin çoğunda görülmüştür. Leptin salımı akşam saatlerinden gece ortalarına kadar minimum seviyeye indiğinden, bu saatlerde uyanık olan insanlarda “gece acıkması” görülür ve fazla kiloların önemli sebeplerinden biridir.

Bir diğer hormon, kan şekerinin düzenlenmesinden sorumlu insülindir. Besin alımının ardından kandaki şeker oranı yükseldiğinde pankreastan salınan insülin hormonu, kandaki şekerin dokulara girişini sağlar. Şeker hastalığı, insülin hormonunun salgılanmaması, yetersiz salgılanması veya salgılandığı halde dokulara ulaşamamasından kaynaklanır.

Kilolu insanlarda yağ artışı nedeniyle dokularda insülini algılayan alıcılar (reseptörler) bozulur. Bu durumda insülin, kandaki şekeri dokulara ulaştıramaz. Kanda yüksek oranda şeker olduğu halde, -insülinin algılanamaması sebebiyle- dokular enerji açlığı çeker. Buna insülin direnci denir.  Vücuttaki yağlanma arttığında insülin direnci kaçınılmaz olur.

Bu bir kısır döngüdür. Fazla besin alımı, yağlanmaya ve insülin direncine neden olur. İnsülin direnci gelişmiş kilolu insanlar, kanındaki şekeri kullanamadığından sürekli açlık hisseder ve yemeye yönelirler. Alınan fazla kaloriler yağ dokuyu büyütmeye ve durumun seyrini zorlaştırmaya devam eder. Kontrol altına alınmadığı takdirde yağlanma insülin direncini, o da yağlanmayı devam ettirir.

Kaç kilo olmalıyım?

“Kilo almışsın, iyi olmuş.”,  “Hayır, bence biraz zayıflamalısın.”, “Zayıflık sana yakışmıyor, biraz toparlan.”, “Kilo hiç iyi bir şey değil, en iyisi zayıflık.” “Sen zayıflayınca yüzün çöküyor.” “Zayıf değilsin ama 3-5 kilo alsan fena olmaz.” “Bizim zamanımızda zayıflar hasta kabul edilirdi sen ye, yemekten zarar gelmez.”…

Yorumlar… yorumlar… yorumlar… İnsanlar kiloyu daima yorumlar. Kim zayıf, kim kilolu? Kimine göre zayıfız, kimine göre kilolu. O kadar çok konuşulur ki iki insan bir araya gelince kilo muhabbetine girilmeden evlere dağılmak mümkün olmaz. Hepimiz kendimizi karşımızdakine göre değerlendirir, kilolu muyuz, zayıf mıyız diye şöyle bir bakarız.

Herkesin kendini ruhen ve bedenen iyi hissettiği bir kilo vardır. Başkalarının bize ısmarladığı sayı, bizim olmak istediğimiz sayı, o kadar birbirine karışır ki asıl olmamız gereken sayıyı merak etmek aklımıza bile gelmez. Bu karmaşadan kurtarmak için sağlık açısından olmanız gereken kiloyu hesaplamayı öğreteceğiz. Bunun için önce yaşa göre olması gereken ideal BKİ tablosunu şuraya koyuyoruz.

Bu kilolar nasıl gidecek?

Fazla kiloları olan herkes, fazlalıklardan kurtulmak ister. Kendini iyi hissetmiyordur, kıyafetlerinin içine giremiyordur, daha iyi görünmek istiyordur… Herkesin kendince sebebi vardır; ancak fazla kilolarımızı en çok sağlığımız için problem etmeliyiz.

Diyet tedavisine başlayan insanlardan edindiğimiz gözlemlere göre, fazla kilolarını sağlığı için problem edenler, diyet sürecini daha kararlı şekilde sürdürüyorlar. Fazlalıklardan kurtuldukça ve kendilerini daha sıhhatli hissetmeye başladıkça motive oluyor ve istikrarla devam ediyorlar. Ancak daha iyi görünmek veya kıyafetlerinin içine girebilmek gibi amaçlarla diyete başlayanlar, sürecin gerektirdiği iradeyi gösteremiyor ve tedaviyi tamamlayamıyorlar. Çünkü önümüze reddetmek istemediğimiz güzel bir yemek geldiğinde, daha iyi görünmeyi veya evdeki çok sevdiğimiz gömleğin içine girebilmeyi pek dert etmiyoruz.

“Ben yiyorum kilo alamıyorum, diyenlere şaşıyorum. Bırak yemeyi ben mutfağın önünden geçerken bile bir kilo alıyorum.”

Fazla kilolarınız varsa bunlardan kurtulmak için yapmanız gereken en doğru iş, uzmana danışmaktır. İnternetten, televizyondan, başkalarından duyduğunuz yöntem ve tariflerle sağlıklı bir zayıflama süreci geçiremezsiniz. Kilo verebilirsiniz, kısa süreliğine mutlu olabilirsiniz; ancak acı ve kaçınılmaz son hep aynı oluyor. Verilen kiloları fazlasıyla geri almak… Hem de çok kısa bir sürede. Bu, kişide ciddi bir psikolojik bunalım ve mental yorgunluk oluşturuyor. Bu noktaya geldikten sonra uzmana gidiyorlar; ancak burada göstermeleri gereken kararlılığı yanlış yöntemlerle daha evvelinden harcadıkları için, diyet tedavisine devam edip kalıcı bir zayıflığa erişemiyorlar. Buradan sonrası daha da ümitsizlik ve her gün artan fazla kilolarla yaşamaya çalışmak.

Size en büyük tavsiyemiz, eğer zayıflamaya karar verdiyseniz, bu kararınızı televizyondaki falan doktordan, internetteki falan siteden veya komşunuzun kullandığı falanca zayıflama ürününden medet umarak heba etmeyin. Her işin bir ehli vardır, işi ehline bırakın.

“Kilo aldığınızı en iyi nerede anlarsınız biliyor musunuz; çoraplarınızı eğilerek giyemediğinizde.”

Helalden gelen sıhhat

İnsan ve Hayat Kitaplığı’ndan çıkan Helali Arama Stratejileri kitabı, kısa sürede yurt içi ve yurt dışında oldukça fazla okur kitlesine ulaştı. Bunca okurumuz bu kitabı helal beslenmeyi dert ettiği için, çölde su bulmuşçasına büyük bir hasretle kucakladı, büyük bir hevesle tek solukta okudu. Okurlarımız, kitabımızla birlikte yediklerinin çoğunun şüpheli olduğunu fark etti ve bunları teker teker hayatından çıkarmaya başladı. Amaçları helali bulmaktı; ama fark etmeden bir kazanımları daha oldu.

“Büyük göbek yoktur, dar giysi vardır!”

Kitabımızı yorumlamak, değerlendirmek ve dileklerini paylaşmak için bize ulaşan birçok okurumuz, artık daha sağlıklı beslendikleri, gereksiz ve kalitesiz kalori barındıran birçok ambalajlı gıdayı hayatlarından çıkardıkları için, zamanla kilo vermeye başladıklarını belirttiler. Hayatlarından olmazsa olmaz hiçbir şey eksilmedi. Helalliği şüpheli olan gıdaların aslında sağlıklarına da pranga vurduğunu bu şekilde tecrübe ettiler. Bedenlerinde taşıdıkları sıhhat değil, şüpheydi, şüphelilerdi. İlginçtir; ama görünen o ki zayıflamada yeni trend helal beslenmek olacak.

Olmanız Gereken Kiloyu Hesaplayalım

Şöyle bir formülümüz var;

OGA=boy(m)×boy(m)×ortalama BKİ

(OGA: olması gereken ağırlık)

Örnek 1: 35 yaşında, 1,75 boyunda bir erkeğin olması gereken ideal ağırlık:

OGA=1,75×1,75×24=73,5=74 kg

Örnek 2: 28 yaşında 1,63 boyunda bir kadının olması gereken ideal ağırlık:

OGA=  1,63×1,63×22=59 kg

Bu formül, mevcut BKİ’si 30’un altında olan kişiler için kullanılır. Eğer mevcut BKİ 30 ve üzeriyse, yani obezite sınıfına dahilse, bu kişilerin ideal ağırlığını hesaplamak için “düzeltilmiş ağırlık” formülü kullanılır.

DA=((ŞAA-OGA)÷4)+OGA

(DA: Düzeltilmiş ağırlık, ŞAA: Şu anki ağırlık, OGA: Olması gereken ağırlık)

Örnek: 46 yaşında, 1,80 boyunda 110 kilo erkeğin ideal ağırlığı:

BKİ=110÷(1,8×1,8)=34

Görüldüğü gibi mevcut BKİ 30’dan büyük olduğu için, bu bireyin ideal ağırlığı düzeltilmiş ağırlık formülünden bulunur. Bunun için önce ilk verdiğimiz formülden ‘Olması Gereken Ağırlık’ hesaplanır.

OGA=1,8×1,8×25=81

DA=((110-81)÷4)+81=88 kg

Kilo Vermek istiyorsanız, 4 Eşiği Aşmalısınız

İradenize hâkim olun: Kilo vermeye ve göbekten kurtulma yoluna çıkmadan önce yolu göze alın, zihninizde işi bitirin. Bugün kilolu olabilirsiniz. Ama yarın nasıl olacağınız sizin elinizde, unutmayın. İradeniz sağlam olursa ortada ne kilo kalır ne de göbek.

Uzmanından destek alın: İnsan her şeyi bilemez; sadece bazen bildiğini zanneder. Kilo verme yolunda tek başınıza yürümeye çalışırsanız belki yolu şaşırıp sonuca ulaşamayabilirsiniz. Ama yolu bilen birisi size eşlik ederse, nerede çukur var, nerede tümsek var, hangi yolun doğru veya yanlış olduğunu söylerse sonuca ulaşmanız daha kolay olur.

Yeme alışkanlığınızı değiştirin: Hayatınız hızlı ve koşturmacalı olabilir. Düzgün yemek yemeye fırsatınız kalmayabilir. Başta dediğimiz gibi, iradeniz sağlam olursa her şey kolay olur. Yeme alışkanlığınızı değiştirin. Yağlardan kurtulmak için öncelikle kan şekerinizi belirli bir seviyeye indirmeniz gerekir. Bunun yolu, günde 4-6 öğün arası yemekten geçer; yemek dediysek dünyaları yemek değil elbette. Mesela, elma, omlet, salata. Sık öğünlerde az kalori alırsanız metabolizmanız uyanık kalmış olur.

Yürüyüş yapın, bol su için: Kilolarınızın harekete geçip vücudunuzdan gitmesi için siz de harekete geçin. Bol su içmeyi de unutmayın. Her yudumda yağlarınız ve kilolarınız aksın gitsin.

Unutmayın, zorluk kolaylığı celbeder: İş veren de olsanız, işçi de olsanız iş yerinize  giderken araç kullanırsınız. Çünkü ya aceleniz vardır ya da üşengeçliğiniz tutmuştur. İş yerinizden birkaç durak önce otobüsten veya arabadan inseniz, yürüseniz. Zor mu gelir, belki evet, ama zorluğa sabrın sonu selamettir. Yürümeye kendinizi alıştırın. Asansör kullanmanız gereken bir yerde çalışıyor veya oturuyorsanız, binmeyin, merdivenleri tırmanın. İlk başta nefesiniz daralabilir. Merak etmeyin, her adım ve her giden kilo sonrasında daha güzel ve derin nefes alacaksınız.

Yağlanmaya Sebep Olan Sinsi Yiyecekler

Meyve suları, elbette hazır olanlar: Hazır satılan paketli meyve suları, göbek binasının en iyi müteahhitleridir. İçerisinde tatlandırıcılar ve göbek yapıcı maddeler bulunur. Yapmacığı bırakıp doğala yönelseniz, doğal kilonuza da ulaşabilirsiniz. Pazara çıkın, elma, portakal vs. meyvelerden alın, evinizde kendi ellerinizle sıkın. Pazara çık, al, sık… zor mu geliyor. Göbekle dolaşmak da zor, hem de çok zor.

Kızartmalı göbekler: Evvela kızartma neyle yapılır, yağla. Peki, yağ ne yapar? Tabii ki de kilo ve göbek. Bol yağlı, bol kızartmaların yaptığı bol göbeklerden uzak durmak veya kurtulmak için kızartmadan uzak durmak gerekiyor. Patates mi yemek istiyorsunuz; fırına atın, tencerede haşlayın. Böyle yaparsanız bol gelen, sadece elbiseleriniz olur, çünkü kilo verirsiniz.

Kilo yapan diyet içecekler trajikomedisi: Birçok içeceğin üzerinde “diyet” veya “light” yazar. Yani kilo yapmaz denmek istenir. Gerçek ise çok farklıdır. Çünkü o içeceklerin içinde de diğerlerinde olduğu gibi tatlandırıcı ve diğer maddeler vardır. Diyet içecekler, tatlandırıcılar sayesinde ağzınızda iyi bir tat bırakabilir. Ancak nihayetinde göbek diye bir şeyi de meydana getirebilir.

Bir kahvenin 40 kiloluk hatırı vardır: Kahve kilo yapar dediysek korkmayın. Bizim derdimiz, 3’ü 1 arada denen endüstriyel kahvelerle. Onlar da aynı diyet içecekler ve meyve suları gibidir. Siz en iyisi sade veya az şekerli Türk kahvenizi yapın, keyifle yudumlayın.

Hamur işleri göbek daire başkanlığı: Eskilerden dinlersiniz; “Dedem bir oturuşta kuzuyu devirirmiş, kaç tane ekmek yermiş…” Eskiler yiyorlardı evet, çünkü eritiyorlardı. Seher vakti başlayan tarla işi, ne yerlerse yesinler eritiyordu. Şimdi öyle mi, her şey hızlandı ama insan yavaşladı. Ofiste masa başında çalışanlar, işe arabayla- otobüsle gidenler… Metabolizmalar yavaşlayınca her yenen, göbekte birikir oldu. O yüzden hamur işlerinden günümüzde biraz uzak kalmak gerekiyor. Tamamen araya mesafe koymak değil ama. Çünkü yememekten gelen zarar, yemekten gelenden daha fazladır.

En Yeniler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu