AraştırmaKapakKeşfet

İstanbul’u Fetheden Şehir: Edirne

Bazı kaynaklarda Bursa’nın çocuğu, İstanbul’un babasıdır yazar Edirne için. Burası, Fatih Sultan Mehmed’in çocukluğunun, müjdelenen fethe hazırlığın ve fethin izlerini taşır.

Edirne, Şeyh Edebâli’nin hanesinde Osman Gazi’nin rüyasını gördüğü çınarın en gürbüz dalının boy attığı coğrafyadır. Toprağı nice sultanların vakur ayak izlerini, nice uluların dervişâne adımlarını bağrına basarken; bir taraftan şairlerin gönül sesleri, diğer taraftan şanlı orduların çektiği gülbanklar gök kubbesinde yankılanır. İşte Fatih Sultan Mehmed böylesi bir iklimde gözlerini dünyaya açar. O gözlerini açtıktan sonra onun Edirne’deki hayatı dillerde efsaneleşip dolaşır.

Gül-i Muhammedi Açıyor

Tarihler 30 Mart 1432’yi gösterirken Edirne Sarayı’nda sabaha yakın saatlerde her zamankinden fazla bir telaş vardır. Hatice Âlime Hüma Hatun’un sancıları dinmek üzereyken Sultan İkinci Murad Han sabah namazını eda edip, seccadesinin üzerinde Fetih suresini okumaktadır. Gözlerini Fetih suresinin son ayetleriyle nurlandırıp Muhammed suresine geçeceği bir anda odasına heyecanla bir haberci girer ve “Hünkârım, müjdeler olsun. Bir şehzadeniz dünyaya geldi.” sözüyle heyecandan ciğerlerine dolan havayı bir çırpıda boşaltır. İkinci Murad’ın sevinçten gözlerinin içi güler bir halde “Elhamdülillah, ravza-i Murad’da bir gül-i Muhammedi açtı!” diyerek hem memnuniyetini ifade eder, hem de şehzadenin ismini koyuverir.

Bir anda verilmiş bu karar hiç de tesadüfî değildir. Zira dünyaya gelen şehzadenin alın yazısında nebiler sultanının müjdesi yazılıdır.

Onun için müjdenin sahibiyle aynı adı taşır: Muhammed. Ancak tarihler onun adını vasıflarıyla birlikte “Fatih Sultan Mehmed” diye yazacaktır.

Eski Saray’da Fetih Müjdesi

Şehzade Mehmed’in dünyaya geldiği sıralarda Ankara’da bir hareketlilik vardır. Hacı Bayram-ı Veli’nin müritleri gün be gün artmaktadır. Bu durum payitahtta bir fitneye sebebiyet verir.

Bazıları Sultan Murad Han’a “Padişahım bu Hacı Bayram denilen meczûbun saltanat iddiası vardır. Sizin tahtınıza göz koyar.” şeklinde ifadelerle Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’ni lekelemeye çalışırlar. Bunun üzerine Sultan İkinci Murad, Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’ni Eski Saray’a (Edirne) çağırtır. Bir müddet hasbihal ettikten sonra onun gerçekten bir veli olduğunu anlayarak kendisine büyük bir hürmet gösterir. Hatta bir ay boyunca Edirne’de kalarak halka vaaz etmesi ricasında bulunur. Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri de padişahı kırmayarak Eski Cami’de vaaz eder. Vaaz ettiği kürsü günümüzde mevcut olup “Hacı Bayram Veli Makamı” diye bilinir ve hürmeten hiç kimse o kürsüye çıkmaz.

Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri’nin Edirne’de bulunduğu sırada Sultan Murad Han kendisine “Efendim, Konstantiniye’nin bizim için ne kadar mühim olduğunu bilirsiniz. Acaba fethi bize müyesser olacak mı?” diye sorar. Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri tebessüm eder ve “Sultanım, bunu siz göremeyeceksiniz, ben de göremeyeceğim; ancak, bizim köseyle şu sabi görecekler” diyerek talebesi Akşemseddin ile beşikte yatan Şehzade Mehmed’i işaret eder.

Çocukluğu Edirne’de Geçti

Şehzade Mehmed, çocukluğunun belirli bir devresini Edirne’de geçirir ancak ne kadarını Edirne’de geçirdiği hususunda ihtilaf vardır. Kimi tarihçilere göre iki, kimilerine göre altı, kimilerine göre ise on iki yaşında sancağa çıkmış ve baba ocağından ayrılmıştır. Rivayete göre; Şehzade Mehmed çocukluğunda okumaya pek hevesli değildir. Bütün oyunları harp üzerine, bütün hayalleri harple ilgilidir. İlk hocası Molla Yegân olur. Daha sonra, meşhur din ve fen âlimi Akşemseddin Hazretleri’nin terbiyesine verilir.

Edirne’den Manisa’ya Taht Mektubu

Tarihler 1444 ü gösterdiğinde Sultan Murad Manisa’ya gönderdiği oğlunu Edirne’ye geri çağırtır ve devlet erkânı önünde tahtı oğluna teslim ettiğini ilan eder. Sultan Murad’ın on iki yaşındaki oğluna devlet idaresini teslim etmesi dışta Osmanlı aleyhine birtakım faaliyetlere, içte de bazı huzursuzluklara sebebiyet verir. Fırsatı ganimet bilen Avrupalılar Türkleri Avrupa’dan atmak için büyük bir Haçlı ordusu hazırlarlar. Hemen toplanan devlet erkânı Sultan Murad’ın ordunun başına geçmesi gerektiği hususunda karar kılarlar. Sultan İkinci Mehmed, babasına şöyle bir mektup yazar: “Eğer padişah iseniz, din ve devletin hizmete muhtaç olduğu böyle bir zamanda ferâgat etmeniz padişahlık vazifesine aykırıdır. Eğer padişah ben isem, işte size emrediyorum, silah başına geçiniz. İtaat lüzumunu size ihtar ediyorum.” Sultan Murad bu ferman üzerine oğlunu tahttan indirmez, başkumandan olarak ordunun başına geçer ve haçlı orduları Varna Savaşı’nda hüsrana uğratılır. Sultan Murad, zaferden sonra Edirne’ye dönerek bir sene kadar oğluyla beraber kalır, sonra Manisa’ya çekilir. Ancak, Zağnos Paşa ile Çandarlı Halil Paşa arasında cereyan eden hadiseler sebebiyle 1446’da Edirne’ye gelerek devletin idaresini eline alır ve Fatih’i Manisa’ya vali olarak gönderir.

[accordions] [accordion title=”Edirne’de Fatih Sultan Mehmed Müzesi Yapılmalı” load=”hide”][ Cengiz Bulut – Edirne Yerel Tarihçisi ]

“Fatih Sultan Mehmed 1429 Edirne’de, Saray-ı Atik’te dünyaya geldi. İstanbul’un fetih planını vezirleriyle, paşalarıyla, beyleriyle Edirne’de, Saray-ı Cedid’deki Cihannüma Kasrı’nda yaptı. Şâhi toplarını Edirne’de döktürdü ve Edirne’den yola çıkarak bir çağı kapatıp diğer çağı açtı. Peki, biz Edirneliler bunları bildiğimiz halde onun için ne yaptık? Edirneli olarak Fatih Sultan Mehmed hemşerimiz diye övünüyoruz; ancak bundan fazlasını yapmalıyız.

“Şehir merkezini gezerken dikkat edin, Fatih’i hatırlatıcı ‘Fatih Edirne’de doğdu’, ‘Şahi topları burada döküldü’ ya da ‘İstanbul’u fetheden şehir Edirne’ gibi bir tabela bile görmeniz mümkün değil. Edirne’nin evladı olan bu büyük sultanın hakkını bir an evvel teslim etmeliyiz. Ve bunu, Fatih’i en iyi temsil edecek eserler ortaya koyarak yapmalıyız. ‘Fatih Sultan Mehmed Müzesi’ Edirne için gerçekleştirilemez bir hayal değildir. Bize düşen, Edirnelilere ve burayı ziyarete gelenlere Fatih’i en güzel şekilde anlatmaktır. Bu, bütün Edirnelilerin tarihi görevidir.”[/accordion] [accordion title=”Gazaya Çıkılan Şehir” load=”hide”]Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir gün süt teyzesi Ümm-i Haram’ı (r.anhâ) ziyarete gelmişti. Resûlullah (s.a.v.) bir müddet uyudu ve gülümseyerek uyandı. Ümm-i Haram (r.anhâ) dedi ki:

“Yâ Resûlallah! Seni güldüren sebep nedir?” Resûlullah (s.a.v.) “Rüyamda bana ümmetimden bir kısım mücahitlerin şu (gök) deniz ortasında -padişahların tahtlarına kuruldukları gibi- gemilere binerek Allah yolunda deniz harbine gittikleri gösterildi de ona gülüyorum.” buyurdular. Ümm-i Haram (r.anhâ) dedi ki:

“Yâ Resûlallah! Beni de o (deniz) gazilerinden kılması için Allâh’a dua buyursanız.” diye rica etti. Resûlullah (s.a.v.) da dua buyurdular. Sonra Resûlullah (s.a.v.) bir müddet daha uyudu. Sonra yine gülümseyerek uyandı. Bunun üzerine yine:

“Yâ Resûlallah! Seni güldüren sebep nedir?” diye sordu.

Resûlullah (s.a.v.) bu defa da önce dediği gibi: “(Ümmetimden bir kısım mücahitler, -padişahların tahtlarına kuruldukları gibi- kara nakliyelerine kurulup) Allah yolunda (Kayser’in şehri Kostantîniyye’ye) gazaya gittikleri gösterildi.” buyurdu. Ümm-i Haram (r.anhâ) “Yâ Resûlllah! Beni o (Kostantîniyye) gazilerinden kılması için Allâh’a dua buyursanız.” diye rica etti. Resûlullah (s.a.v.) “Hayır, sen önceki deniz gazilerindensin.” buyurdular.

Ümm-i Haram (r.anhâ) Hz. Osman devrinde hicretin 28. senesinde o sırada Şam’da vali bulunan Hz. Muaviye kumandasında Kıbrıs seferine iştirak etmiş, Kıbrıs’ta şehit olmuştur. Ümm-i Haram (r.anhâ) Kıbrıs’ta ‘Hala Sultan’ diye bilinmekte ve kabri Müslümanlar tarafından ziyaret edilmektedir.[/accordion] [/accordions]

Muhteşem Geri Dönüş ve Peygamberimizin Nazargâhı

Sultan İkinci Murad, 3 Şubat 1451 tarihinde 47 yaşında vefat edince Sultan İkinci Mehmed ilk taht tecrübesindeki talihsizliklerin muhasebesini yapmış olarak Manisa’dan Edirne’ye hareket eder ve 18 Şubat 1451’de ikinci kez Osmanlı tahtına oturup, hayalleri hakikate dönüştürmek üzere hemen faaliyetlerine başlar. En büyük hedefi Peygamberimizin fethini müjdelediği Konstantiniye’yi alıp gülzâr eylemek, İslambol’a tebdil etmektir. Fetih hazırlıkları başlar. Edirne’de toplanan ordunun zafer arzusu arza ağır gelmektedir. Doru atların toynakları Namazgâh ovasını döverken, Tophane Bayırı ve Demirköy taraflarında da fethin topları dökülür. Artık her şey hazırdır. Şimdi tek yapılması gereken Konstantiniye ile Edirne arasındaki mesafeyi kat etmek… Ancak hatırdan çıkarılmaması gereken çok önemli bir şey var:

Müjdelenen komutanın ve ordusunun kutlu fetih için Konstantiniye’ye hareket ettiği yer Edirne’dir. Bundan dolayı Edirne, Peygamberimizin nazargâhı olarak bilinir. “Şerefü’l mekân bi’l-mekin (Mekânın şerefi onun üzerinde ikamet edenlerdendir)” sözünün mucibince Fatih Sultan Mehmed’in şahsında Edirne’de böyle bir lütfa mazhar olmuştur.

Bugün biz kesin olarak biliriz ki; “Edirne, Fatihlidir.” Fatih’ten ve fetihten ayrı düşünülen Edirne, Edirne’den ayrı düşünülen Fatih ve fetih hep noksandır.

Edirne’de Fatih Mührü

Fatih Sultan Mehmed ve devrindeki ekabir Edirne’yi baştan başa imar etmişlerdir. Sadece Fatih Sultan Mehmed Han döneminde Edirne’de 36 cami ve mescit, 9 medrese, 4 mektep, 2 imaret, 2 zaviye, 3 kervansaray, 8 hamam yapılmış ve İkinci Murad döneminde başlatılan Saray-ı Cedide-i Amire’nin inşası tamamlattırılmıştır. Ancak bu eserlerin pek çoğu tabii felaketler, istilalar, savaşlar en önemlisi de ilgisizlik ve tarih düşmanlığı neticesinde günümüze erişememiştir. Edirne’de Fatih devrinden günümüze ulaşan en önemli eserler şunlardır: Ayşe Kadın Camii (1468), Çakır Ağa Camii (1470), Kasım Paşa Camii (1478), Selçuk Hâtun Camii (1455), Sitti Hâtun Camii (1482), Taşlık Camii (1470), Kuşçu Doğan Camii (1461), Peykler Medresesi (Çifte Medrese), Fatih Köprüsü (1452), Saraçhane Köprüsü (1451), Saray-ı Cedide-i Amire (Yeni Saray).

En Yeniler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu